Annemle paylaştığımız hayallerimiz vardı. O hayallere nasıl ulaşılacağı ne yapacağımız umrumuzda değildi. Önemli olan o an birlikte o hayali kurmaktı. Mutlu olurduk, eğlenirdik, gözlerimiz sevinçten parlardı. Mesela iki katlı bir evimiz olsun isterdik. Ben, kocaman camları olsun, diye eklerdim. “Bahçede köpeğimiz de olur mu o zaman anne?” derdim. Bahçemiz olursa olur derdi. Sevinirdim. Salıncak kurulacaktı ağaçların birine ben orada sallanacaktım, çocuktum daha. Sonra köydeki dede evindeki gibi dışarda da içerde de sobamız olacaktı. Hava serin de olsa kat kat ceketlerimizi giyip dışardaki sobada mısır közleyecektik. Tüm aile bizde olacaktı. Herkesi evimizde ağırlayacaktık. Herkesin bir arada olduğu mutlu bir aile tablosuydu annemle kurduğumuz. Şimdilik yarım kaldı hayallerimiz. İlerde olur mu, olursa böyle güzel olur mu, mutlu olur muyum bu kadar ? Bilemiyorum. Arada umudumu kaybetmiş gibi oluyorum. Sanki o güzel günler hiç olmayacakmış gibi... Sonra bir kitap tutuyor elimden. Önce “Üç Kız Kardeş” daha sonra da “Kalbimin Can Mayası.” Yapma diyor sanki. “Sen şuan göremesende o umut ışığı hiç sönmedi, sönmeyecek.” diyor bana. Huzur buluyorum. Kalbim gözlerimdeki yaşlarla içimdeki zehiri atıyor ve kurudu, bitti dediğim yerden yeniden yeşeriyor umutlarım.
Umutsuzluğa yer olmamalı insanın kalbinde. Umut ölürse her şey ölür. Tüm duygular, hayaller bir anda ölür gider. Asıl insan ölür o zaman.
Umudumu
kaybettiğimi sandığım o anlarda elimden tutup kaldıracak bir kitap dost oldu bana. Ne diyordu kitapta “O can mayası yaşatılacak.