Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

637 syf.
9/10 puan verdi
·
7 günde okudu
TİNSEL GELİŞİM BASAMAKLARI
Dinleyin, emekle ulaşın Tanrı'ya; her şeyin özü bunda... Ya onu bulacaksınız, ya da zavallı bir küf parçacığı gibi yok olup gideceksiniz... Emekle ulaşın ona!¹ Diriliş'te Tolstoy, Nehlüdov'la, Maslova'yla ve diğer yan karakterle, yaşamı boyunca yaşadığı Tanrı sanrısını, kiliseye karşı koyuşunu, toplumsal yapıyı ve adalet sistemini eleştirişini yansıtmış, kendinden de maddi-manevi birçok parça koymuştur. Diriliş'teki Nehlüdov karakteri, Tolstoy'un düşünce yapısının somutlaşmış halidir.  Tolstoy, Nehlüdov karakteri üzerinden, kendi dünya görüşünü yansıtır ve manevi dünyasını hem kendi önüne, hem de okuyucularının önüne serer; Nehlüdov karakterinin yaşadığı ruhsal değişimler, Tolstoy'un yaşadığı ruhsal değişimlerdir, onun yaşadığı saf çocukluk dönemi de, Tolstoy'un özlediği, anımsayınca tebessüm ettiği dönemdir. Onun geçirdiği ''aşağılık asker'' dönemi de Tolstoy'un hatırlayınca üzüldüğü bir dönemdir. Tolstoy, Nehlüdov karakteriyle birlikte, geçmişe bir göz atmış, yeri gelince kendine kızmış, yeri gelince toplumu eleştirmiş, yeri gelince devleti ve adalet sistemini eleştirmiş, yeri gelince de kendisinin de içinde bulunduğu toplumsal yapıyı eleştirmiştir. Diriliş romanının fikri Tolstoy'a hem kendi yaşamından, hem de arkadaşının aktardığı öyküden geliyor. Bu romanı yazma fikri Haziran 1887'de, Yasnaya Polyana'ya misafirliğe gelen arkadaşı Koni, ona mesleki kariyerinin en tuhaf hikayesini anlattığında aklına gelmişti. St. Petersburg mahkemesinde savcıyken, genç bir aristokrat ona başvurmuş ve cezaevinde tutuklu Rosalie Oni'nin şikayetini iletmişti. Şu ki, cezaevi idaresi bütün mektupların dağıtılmadan evvel okuması gerektiğini ileri sürerek tutukluya kapalı bir zarf vermeyi reddediyordu. Koni, ziyaretçisine cezaevi yönetmeliğinin gerçekten de böyle olduğunu açıklamıştı ama içine kurt düştüğünden, kadıncağızın durumuyla ilgili bir soruşturma da aç­mıştı. Koni, bir ortakçının kızı olan Rosalie'ye, babasının ölümünden sonra arazi sahibinin baktığını ve genç kızın evde hiz­metçi olarak çalıştırıldığını öğrenecekti. Kız daha on altı yaşındayken, arazi sahibinin oğlu tarafından baştan çıkarılmıştı. Hamile kalınca onu evden kovmuşlardı. Hayatını kazanabil­mek için hızlıca en düşüğünden bir fahişe oluvermişti. Müşterilerinden biri onu yüz rublesini çalmakla suçlayınca da tutuklanıp mahkeme karşısına çıkartılmıştı. Onu baştan çıkarıp yıkımına sebep olan adam jüri üyeleri arasında bulunmaktaydı. Koni'nin de genç ziyaretçisiydi! Yoldan çıkmış kadının solmuş yüz hatlarının altında kendi kurbanını tanımıştı ve vicdan aza­bından perişan olmuştu. Hatasını telafi etmek için ona evlen­me teklif etmişti. Ne var ki nikah gerçekleşemeden Rosalie ha­piste tifüsten ölmüştü.² Lev Tolstoy da, gençken, evdeki hizmetçi Gaşa'yı iğfal etmiş ve Tatyana halası da onu evden kovmuştu. Neyse ki Gaşa'ya halası başka bir yerde iş vermişti ve Gaşa kötü yollara düşmemişti. Ayrıca Tolstoy, yine gençken, köylü bir kadından çocuk yapmış, köylü kadının da hayatı bir nevi altüst olmuştu. Tolstoy da ''Kendisi de gençliğin­de bir hizmetçiyi, Gaşa'yı baştan çıkarmamış mıydı? Yasna­ya Polyana'da bir köylü kadından bir çocuk yapmamış mıydı?'' diye düşünüp, Diriliş'in kurgusunu oluşturdu. Diriliş'te genç, akıllı, temiz ve saf Dmitriy İvanoviç Nehlüdov, evdeki, bir kadının gayrimeşru olarak peydahladığı, hizmetçi Katyuşa Maslova'ya  aşkın en saf haliyle, tıpkı Romeo ve Juliet'in aşkı gibi, âşık olur. Maslova da Nehlüdov'a boş değildir fakat Nehlüdov, askerlik yapmak zorunda kalır ve gider. Askerlik yaptığı zaman boyunca Nehlüdov, değişir, pislik, sığ kafalı ve ırz düşmanı birine dönüşür.    O zamanlar her türlü iyi işe kendini vermeye hazır, dürüst, özverili bir delikanlıyken, şimdi şımarık, aşırı derecede bencil, yalnız kendi zevkini düşünen biriydi. O zamanlar dünya on sevinçle ve heyecanla çözmeye çalıştığı bir bilmece olarak görünürken, şimdi yaşamdaki her şey, içinde bulunduğu koşullarla belirlenen, basit ve açık şeyler olarak görünüyordu. O zamanlar onun için gerekli ve önemli olan, doğayla, öncelikle de yaşayan, düşünen ve duyumsayan insanlarla ilişki kurmakken (felsefe, şiir), şimdi birtakım gruplarla ve arkadaşlarıyla ilişkileri gerekli ve önemli olmuştu.³  O dönemde, Tolstoy'un çoğu kitabında ve öyküsünde gösterdiği gibi, askerlik, ahlakı bozuyordu. ''Askerlik, genellikle insanların ahlakını bozar, onları tam anlamıyla işsiz güçsüz bir duruma, yani aklı başında ve yararlı işlerin yapılmadığı bir duruma sokar,'' der Tolstoy. İşte Nehlüdov da, askerlikten sonra böyle bir adam oluyor. Nehlüdov örneğinde görüldüğü gibi, insan kendi yolunu her zaman kendisi çiziyor. Saf ve temiz bir çocukluk geçirdikten sonra, askerlikle birlikte, aptallaşıyor. Aslında, aptal olmak da, akıllı olmak da bizim elimizde, kendimize ve dünyaya karşı bilinç kazandığımızda, yol çizme işi bize kalıyor. Kötü bir insan mı olacağım, yoksa iyi bir insan mı? Müzisyen mi olacağım yoksa doktor mu? Hepsi bizim elimizde. Ama, Tolstoy'un dediği gibi, ''Tüm insanlar kısmen kendi düşüncelerine, kısmen de başkalarının düşüncelerine uygun olarak yaşarlar ve hareket ederler.'' Burada Tolstoy'un bahsettiği şey dış etkenler. Nehlüdov da askerliğin, şehir yaşantısının ve kendini kaptırmışlığın kurbanı oluyor. Temiz ve manevi bir ruhtan, ''hedonist ve materyalist'' bir maddi varlığa dönüşüyor Nehlüdov.  Daha sonra Nehlüdov, Maslova'nın yanına tekrar geliyor. Onun yanında yeniden içinde o ''tinsel varlık'' kısmen uyanıyor. Ama yine de, her aşk gibi, bu da bedensel hazza doğru yol alıyor.   Katyuşa’ya beslediği önceki güzel aşk duygusunun içinden kurtulup dışarı çıkmış olan tensel duygu benliğini ele geçirmiş, başka hiçbir şeyi tanımayarak tek başına hüküm sürüyordu. Bu duyguyu tatmin etmek için ne yapmak gerektiğini artık biliyordu ve bunu gerçekleştirecek fırsatı arıyordu.⁴ Çoğu aşk başta ''tinsel'' (manevi) ya da ''tensel'' (bedensel) aşktır. Kimileri partnerinin bedenini beğenir, kimileri de düşüncelerini beğenir. Bu tinsel ya da tensel aşk, zamanla, sohbetlerle ya da oynaşmayla doyurulur. Daha sonra bunların kabukları kırılır ve insanın içindeki bedensel arzu ortaya çıkar, partnerler birbirlerinin bedenlerine arzu duyarlar, sonra, bu iki arzu da doyurulunca (yeterince düşüncelerini dinleyince ya da yeterince bedensel haz alınınca) yolların ayrılması kaçınılmaz olur. Bu, ilk önce tensel aşkla başlayıp, tinsel aşkla da bitebilir, tinsel aşkla başlayıp, tensel aşkla da bitebilir. Sadece biriyle başlayıp (Çoğunlukla tensel aşkla başlayıp onla biter) onla da bitebilir. Nehlüdov'un aşkı da, tinsel bir aşkla başlayıp, bedensel bir aşkla bitiyor.  Nehlüdov, Maslova'yı iğfal ettikten sonra, şöyle diyor: ''Nehlüdov, 'Nedir bu, büyük bir mutluluk mu, yoksa büyük bir mutsuzluk mu?' diye soruyordu kendine.''⁵  Bunu okurken aklıma Lükres'e iğfal yolunda Tarkvin'in sarf ettiği sözler geldi: Aradığımı bulursam kazancım ne olur sanki? Bir rüya, bir nefes, gelgeç bir zevkin kof kabarcığı. Bir hafta ağlayacaksam bir anlık sevinç nedir ki? Sonsuzluğu kim satar almak için bir oyuncağı? Bir salkım üzüm uğruna kim yok eder bir bağı?⁶ Daha sonra Nehlüdov, şehir hayatına ve ahlaksızlığa batar ve on yıl geçer. Bu arada Maslova, evden kovulur, sadece evden kovulmakla kalmaz, daha birçok yerden kovulur, sonunda, para kazanmak için, fahişe olmaya karar verir. Maslova'nın hayatını erkekler mahvetmiştir. Onlar yüzünden fahişe olmuş, onlar yüzünden sefildir. Maslova, bir kadının erkekler yüzünden düşmüş olduğu durumun trajedisidir. Maslova, birini zehirleme ve cinayet suçundan dolayı yargılanırken, Nehlüdov da orada jüri olarak bulunur. Nehlüdov, Maslova'yı görünce dehşete düşer, o on yılda ne yaptığını gözden geçirir ve kadının düştüğü halin sorumlusunun kendisi olduğunu hisseder. Ama yine de, o an, şunu düşünür:  Şimdi tek düşündüğü, olup bitenlerin öğrenilmesine ve Katyuşa’nın ya da avukatının her şeyi anlatıp onu herkesin önünde kepaze etmesine engel olmaktı.⁷ Maslova'yı ilk gördüğü anda bile, Maslova'yı değil, kendini düşünür ve o, bencil bir varlıktır. Şehir yaşantısından dolayı kafası bulanmış bir ''aristokrat''tır. Bir kadınla evlenme düşüncesi vardır, kadına umut vermiştir, ayrıca başka bir kadınla da ilişkisi vardır. Ama Nehlüdov, kendi içine göz gezdirince kendini, gençken olduğu o ''temiz, saf ve akıllı'' Nehlüdov'u içinde arar. Ayrıca, Maslova suçsuz olduğu bir vakanın kurbanı olur ve bunu düzeltmeye çabalar.  Dua ediyor, Tanrı’dan kendisine yardım etmesini, içine girmesini ve onu arındırmasını istiyordu, oysa istediği şey çoktan olmuştu. İçinde yaşamakta olan Tanrı, bilincinde uyanmıştı. Kendisini Tanrı gibi hissetti, bu yüzden de sadece yaşamın özgürlüğünü, canlılığını ve sevincini duymakla kalmadı, iyiliğin gücünü de hissetti. Bir insanın yapabileceği en iyi şeyleri kendisinin de yapabileceğini hissediyordu artık.⁸ İşte Nehlüdov'un ''diriliş''i burada başlar. Artık eski Nehlüdov'dan kurtulmak istiyordur. Yepyeni, tertemiz bir Nehlüdov'a merhaba demek istiyordur. Bunu başarır da Nehlüdov, kendi ''diriliş''ine çabalar. Önemli olan da budur ya: çabalamak.  Ama burada uçuk bir şey de var tabii. Nehlüdov'un hiç kafasını bu ''şehir yaşantısı''na takmaması ve hemen onları reddetmesi ilginçtir. Missi'yle (evlenme umutları verdiği kız) bağlarını koparır, toprak mülkiyeti hakkında düşünür ve Maslova'yla evlenmek, onu kurtarmak ister. Bu olaylar Nehlüdov'un içinde çok hızlı gelişir. Bunu Nehlüdov'un zihninin hızlı olduğuna mı, Nehlüdov'un kendini ikna etme kabiliyetinin olduğuna mı, yoksa Tolstoy'un bu devinimi çok hızlı yaptığına mı inanalım, ona herkes kendisi karar versin. Ama şu bir gerçek ki: Nehlüdov bir şeylerden vazgeçmeye ve gerçeğe ulaşmaya oldukça meyilli.    Bu evde olmak her zaman hoşuna giderdi. Bunun nedeni yalnızca duyguları üzerinde hoş bir etki yapan süs ve gösteriş değil, aynı zamanda çevresini fark ettirmeden saran o pohpohlayıcı iltifat ortamıydı. Bugünse şaşırtıcı bir şekilde bu evdeki her şey, kapıcıdan, geniş merdivenden, çiçeklerden, uşaklardan, masanın süsünden bugün kendisine çekici ve doğal görünmeyen Missi’ye dek her şey itici geliyordu.⁹ Nehlüdov'un her şeyin ''utanç verici ve iğrenç, iğrenç ve utanç verici'' olduğunu anlama durumu tıpkı Anna Karenina'ya benziyor. Anna Karenina yaşamındaki iğrençliği ve bayağılığı fark ettiğinde, en sevdiği ortamların ne kadar sığ ortamlar olduğunu, yaşamının ne kadar boş olduğunu da fark ediyordu. Nehlüdov da en sevdiği aile olan Korçaginler'e karşı bir tiksinti, sadece onlara değil, kendi yaşamına karşı da bir tiksinti duyuyor, çünkü kendi yaşamına karşı farkındalık kazanıyor. Eski şehvetperest, zevk ve sefa düşkünü, ''hedonist'' Nehlüdov olmaktan çıkıp, temiz, tinsel ve saf Nehlüdov'luğuna geri dönüyor.    Kendinin ne olduğunu biliyor artık ve ''Nehlüdov, kendisinin kötü ve iğrenç biri olduğunu anladığı andan itibaren başkaları ona iğrenç gelmiyordu artık,'' diyor Tolstoy. Çünkü Nehlüdov iğrenç yaşamındaki kabuğu kırıp, kendisinin ''diriliş''ine yol almayı istiyor. Fakat bu sefer Maslova'nın pis, erkeklere cilve yapan, kendi mesleğinin çok yüce bir meslek olduğunu düşünen bir Maslova'ya dönüştüğünü görüyor. Peki Maslova neden böyle olmuştu?  Bitkin, sırılsıklam ve çamura batmış bir halde döndü eve. Bugünkü hale gelmesine neden olan manevi değişim işte o günden sonra başladı içinde. O korkunç geceden sonra iyiliğe inanmaktan vazgeçti. Eskiden kendisi iyiliğe inandığı gibi, insanların da iyiliğe inandıklarını düşünürdü. Fakat o korkunç geceden sonra hiç kimsenin buna inanmadığından, Tanrı’dan ve iyilikten söz edenlerin bunu sırf insanları aldatmak için yaptığından emindi.¹⁰ Maslova, Nehlüdov'dan yediği silleden sonra hayatı sorguluyor. Dünyanın ve insanların ne kadar iğrenç olduğunu, yaşamanın da pek bir olayının olmadığını anlıyor, yine de hayata tutunmaya çalışıyor. Erkekleri sadece kadınları düşünen varlıklar olarak kodluyor kafasında. Sadece Nehlüdov'a karşı değil, tüm erkeklere karşı bir tiksinti oluşuyor içinde. O da, tıpkı Nehlüdov gibi, saf ve temiz Maslova'dan, kirli Maslova'ya dönüyor.  Nehlüdov da kendine şöyle bir ilke ediniyor: Katyuşa’yı manevi olarak uyandırması gerektiğini, bunun çok zor bir iş olduğunu hissediyordu; ama onu asıl çeken de bu işin zor olmasıydı. Şimdi Katyuşa’ya karşı daha önce hiçbir zaman ne ona ne de başka birine karşı hissetmediği, özel, kişisel bir şey içermeyen bir duygu içindeydi: Kendisi için Katyuşa’dan hiçbir şey istemiyordu.¹¹ Lev Tolstoy'un romanlarının çoğunda, insanın gerçek yaşamının, ondaki tinsel güç hayvaniliği yendiğinde başladığı fikri ha­kimdir. Ama Savaş ve Barış'ta ve Anna Karenina'da bu kusursuz­luk arayışı eserin yegane sürükleyici gücü değildi. Öykünün de­vindirici gücü, en belirgin hedefi ana karakterlerin (Prens And­rey ve Nataşa; Piyer Bezuhov, Elen, ardından Nataşa; Nikolay Rostov, Sonya, ardından Prenses Bolkonski; Levin ve Kiti; Anna Karenina ve Vronski, vs.) gerçekleştirdiği aşk oyunlarıydı. Diri­liş'te, Nehlüdov'un Katyuşa Maslova'ya olan aşkı romanın konusunu değil girişini oluşturur. Bu aşk, geçmişte kalmıştır. Bir ay­na oyunu ile geri yansır. Buna karşılık, okuyucunun önceki bü­yük kitaplarda olduğu gibi birbiriyle kesişen birçok öyküyü ta­kip etmeyecek olmasından ötürü, öykü bütünlük ve dinamizm kazanır. Asıl hikâye, Nehlüdov'un, hırsızlıkla suçlanan hayat kadınının, gençliğinde baştan çıkarmış olduğu küçük hizmetçi ol­duğunu anlamasıyla başlar. Daha ileride, bu kadına bilinen an­lamda asla âşık olmayacaktır. Bedensel bir tutkuyla değil, merhametten, kendini bağışlatma ihtiyacından, en yoksulların arası­na karışarak yücelme  isteğinden ötürü onun peşinden gidecek­tir. Bu çiftin hikayesine ritim ve sıcaklık katacak olan, duygusal yaklaşımlar değil, toplumsal adaletsizliklerin ifşa edilmesi ve in­sanlığın maruz kaldığı sıkıntılara bir çare aranmasıdır.¹² Ayrıca Maslova, Nehlüdov'un ilk evlilik teklifini reddediyor ve bunu bir hakaret sayıyor adeta. Neden böyle tepki veriyor peki? Maslova, kendi iğrenç yaşamına alışmıştı ve bu yaşamı yüce bir şey olarak görüyordu. Bu olay tıpkı iki insanın tartışmasına benziyor. Akıllı ve düşünce yapısını oturtmuş bir adam, düşünce yapısını çok da oturtmamış bir adamla tartışırsa eğer, muhtemelen düşünce yapısını oturtmamış adam çok sinirlenir. Bunun nedeni her şeyi derinlemesine düşünmemesi ve içinden ''Aaa, ben bunu düşünmemiştim,'' deyip sanki karşıdaki düşüncelerine hakaret ediyormuş gibi algılar ve böyle hareket eder. Çünkü düşünce yapısını oturtmamış adam uzun zamandır bu çürütülen düşünceye inanıyordur ve bunun çürütülmesine imkân vermiyordur. Böylece o ihtimali düşünmüyordur bile.  Maslova da bu ''yüce'' hayatının sefih bir hayat olduğunu düşünmüyor ve Nehlüdov bunu onun yüzüne vurunca sinirleniyor. Zaman geçtikçe ve bu konuyu derinlemesine düşününce, Maslova, bu konuya alışıyor. Daha sonra bu Maslova-Nehlüdov ilişkisi arka planda kalır ve Tostoy, devleti, adalet sistemini, kiliseyi, çarı, papazları ve daha birçok şeyi eleştirir. Ayrıca, masum suçluların ne kadar değerli insanlar olduğunu da gözler önüne serer.  Tolstoy'un dini görüşü, herkesin kendi içinde Tanrı'yı bulmasından yanaydı. Kimse başkalarının yanında hiçbir şey hissetmeden dua etmemeli, herkes kendi içinde dinini yaşamalıydı. Bu yüzden, kiliseyi ağır bir şekilde eleştiriyordu. Bu yüzden din taciri papazları da eleştiriyordu. O, insanın kendi içinde, bol bol dua ile, kutsal kitaplar ile ve emekle, Tanrı'ya ulaşılacağına inanıyordu. Kırk altı yıldır görev yapıyordu papaz ve geçenlerde katedral başpapazının yaptığı gibi, üç yıl sonra jübilesini kutlamaya hazırlanıyordu. Açıldığı günden beri bölge mahkemesinde çalışıyordu. On binlerce kişiye yemin ettirmekten, bu ileri yaşında kilisesi, vatanı ve bir ev dışında en az otuz bin rublelik tahvil bırakacağı ailesi için çalışmaya devam etmekten gurur duyuyordu. Yemin etmeyi açıkça yasaklayan İncil üzerine yemin ettirmekten ibaret olan mahkemedeki görevinin kötü bir iş olduğu hiç aklına gelmez, bundan hiçbir sıkıntı duymadığı gibi sık sık hatırlı beylerle tanışmasını sağlayan, alışkın olduğu bu işi severdi üstelik.¹³ Tolstoy'un kendisi de Tula Mahkemesi savcısı arkadaşı Davidov sayesinde hapishaneleri ziyaret etti, tutuklularla görüştü, hukuk sisteminin işleyişini inceledi; böylece Diriliş'te eleştirdiği hukuk sistemini derinlemesine kavradı.   İncil okudukları için ceza yiyip, hapse düşenler, düelloda katil olup, yine de serbest bırakılanlar, sigortadan para alsın diye evini yakıp, suçu başkasının üzerine atanlar, cinayet işlemeyen fakat yine de suçlu görünenler ve daha birçoğu... Hepsi de boş yere hapse tıkılmış insanlar. Nehlüdov da işte bu yüzden, topluma yararlı olabilecek insanları suçsuz yere hapse tıkmalarından yakınıyor. Aristokrat kesimde bir sürü aklı kıt, boş inançları olan ve paradan başka bir şeyi düşünmeyen, insanların ha bire kuyusunu kazan bireyler yerine bu temiz varlıkların boş yere hapse tıkılması onu rahatsız ediyor.   Suçsuz yere çektiği acılar korkunçtu. Fiziksel acılar kadar, kendisine nedensiz yere işkence eden insanların acımasızlığını görerek iyiliğe ve Tanrı’ya karşı duyduğu şaşkınlık ve güvensizlik de korkunçtu, hiçbir suçları olmadan, sırf kâğıt üzerinde öyle yazmıyor diye bu yüzlerce insana çektirilen acılar ve yapılan hakaretler de korkunçtu, kardeşlerine işkence eden ve bunu yaparken iyi ve önemli bir iş yaptıklarından emin olan bu kafaları karışık gardiyanlar da korkunçtu.¹⁴ Tolstoy, suçluları değil, suçluların yetiştiği toplumu ve devleti eleştiriyor. Bir nevi ''Hiçbir yarasa şafağa karşı koyamaz. Toplumu alt katmanlarından aydınlatın,''¹⁵ diyor Tolstoy. Çünkü eğer bireye kimse ''Hadi gel içelim, hadi gel gasp edelim ya da hadi gel bedenimizi satalım'' gibi ithamlarda bulunmazsa, birey de suç işlemez. İşte Tolstoy, bundan yakınıyor: Aristokrat kesim evlerinde rahat rahat otururken ve halkı sömürürken, halk da sefalet içinde ölüyor. Aslında bu çocuğun o kadar kötü biri değil, herkesin de gördüğü gibi, sıradan bir insan olduğu ve sırf bu tür insanları yaratan koşullar içinde bulunduğundan bu hale geldiği besbellidir. Bunun gibi çocukların olmaması için bu talihsiz yaratıkların oluştuğu koşulları ortadan kaldırmaya çalışmak gerektiği de apaçık ortadadır.¹⁶ Halk ölüyor, kendi ölümüne alışmış. Çocukların ölümü, kadınların güçlerinin üstünde çalışmaları, herkes için, özelikle de yaşlılar için açlık gibi ölümle sonuçlanacak yaşam biçimleri oluşmuş halk arasında. Ve halk bu duruma öyle yavaş yavaş gelmiş ki, durumunun korkunçluğunu kendisi de görmüyor ve bundan yakınmıyor. Bu yüzden biz de bu durumu doğal sayıyoruz, böyle olması gerektiğini düşünüyoruz.¹⁷ ''Neden?'' diye soruyor Nehlüdov, ''Neden birçok insan suçsuz yere acı çekmek, hapse atılmak zorunda?'' Onlar da ''Bireyin görüş açısından farklı görünebilir fakat devlet açısından böyledir,'' deyip geçiştiriyorlar. Nehlüdov da, herkese ve her şeye karşı bir bilinci olması için, bunun arkasından gidiyor. Ayrıca, Diriliş'teki yargılama ve hukuk sahneleri bana Karamazov Kardeşler'i hatırlattı. Diriliş'teki yargı sahnesi biraz sönük olsa da, yine de iyiydi. Herhalde Kardeşler'deki bu eşsiz alıntı, Tolstoy'un tüm ''suçlu/suçsuz'' düşüncelerini özetliyor: ''Başka biri çıkar, cinayet işlememiştir ama düşünce ve duygularıyla öldürenlerden farksız değildir, içi ötekiler gibi baştan aşağıya namussuzlukla doludur.'' Ayrıca Nehlüdov, birçok ''temiz'' insan tanıyor yolculuğunda. ''Herkesten önce ben en cahil, en dar çevrede, bu zavallılar arasında, en ince ruh değişimine rastladım,'' diyor ya Dostoyevski Ölüler Evinden Anılar'da, işte Nehlüdov ve Maslova da, mahkûmların içinde en ince ruh değişimine rastlıyor.  İdari hiyerarşide, astlar üstler kadar beterdir. Tüm kadem­lerde,  "işleyiş"  insanı canavara dönüştürür. Bu insan geçidi, Gogol'un Ölü Canlar'ınınkini çağrıştırır. Gogol'ün Çiçikov'u gibi, Tolstoy'un Nehlüdov'u da ziyaretlerinin her birinde baya­ğılığın, hovardalığın, budalalığın, acımasızlığın, zimmetine pa­ra geçirmenin yeni bir yüzüyle karşılaşır. Ama Gogol, Ölü Canlar'ın birinci kısmında tasvir ettiği olumsuz kişileri, bu Rus İla­hi Komedya'sının üçüncü kısmında neredeyse meleksi figürle­re dönüşecek olan ikinci kısımdaki insanlığın ümidini somut­laştıran olumlu kişilerle karşı karşıya koymak ister. Çabalarına rağmen, onca ustalıkla betimlemiş olduğu cehenneme bir araf ve bir cennet ekleyemez. Lev Tolstoy ise karanlık ve aydınlık insanları aynı öyküde bir araya getirmeyi tercih eder. Bu dün­yanın iğrenç nüfuzlu insanlar kliğinin -bakanlar, yargıçlar, rahipler, polisler, gardiyanlar-karşısına, mütevazı ve itaatkar halkı koyar. Önceki romanlarında emekçi kitleleri sadece köy­lüler temsil ederdi; Diriliş'te, Nehlüdov'un çiftliklerindeki köy­lüler dışında, ayakkabıcılar, duvar ustaları, boyacılar, fabrika işçileri,  çamaşırcılar, hizmetçiler, kürek mahkûmları görülür. Onları, yüksek mevkideki kişi­ler kadar gerçekçi betimlese de,  onlara asla ironiyle yaklaşmaz. Yıkılmış bu insanlarla nasıl alay edebilirdi? Fiziksel pisliklerini en koyu renklerle tasvir eder ve aydınlığı sadece ruhlarında gö­rür.  ''Tatlı sesi" ve "pırıl pırıl gözleriyle" Fedosya, haksız yere mahkum edilen karısının peşinden Sibirya'ya giden "güzel ba­kan mavi gözleriyle" Taras,  altın bir kalbi ve aydınlık bakışları olan köylü Menşov...¹⁸ Ayrıca Nehlüdov, tıpkı Tolstoy gibi, kendini tüm maddi şeylerden arındırma yolunda toprak mülkiyeti konusunu da düşünür. Nehlüdov, kendi çiftliklerinin köylüleri arasında barışçı bir devrime yeltenir. Yani Lev Tolstoy Anna Karenina'daki Levin'i o zamanki toprakla ilgili teorileriyle donattıktan sonra, Diriliş'in kahramanına bu konudaki yeni görüşlerini armağan eder. Nehlüdov, toprak mülkiyeti konusunda Henry George'un görüşlerini benimser ve onları köylülere dağıtır.  Toprak, mülkiyet konusu olamaz, tıpkı su gibi, hava gibi, güneş ışınları gibi alım ve satım konusu yapılamaz. Herkes toprak üzerinde ve toprağın insanlara sağladığı şeyler üzerinde eşit haklara sahiptir.¹⁹ Sonda gerçekten de "Katyuşa'yla işinin bittiğini" hisseden Nehlüdov, bir İncil açar ve kendisini aydınlatan cümle­ler okur. Birkaç dakika içinde imana gelmiş, yenilenmiş, temizlenmiştir. Okuyucu için bu son andaki dine dönüş pek inandı­rıcı değildir. Öykünün akışının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmaz ve bir kutsal metninkinden ziyade, roman kişilerinden bir an önce kurtulmak isteyen bir yazarın yorgunluğunun izle­rini taşır. Romanı okuyan Çehov 28 Ocak 1900'de Menşikov'a şöyle yazacaktır: "Hayranlık verici bir sanat eseri!  En ilgi çeki­ci olanlar, Nehlüdov ve Katyuşa'nın ilişkilerine dair her şey ve ayrıca tüm o prensler, generaller, teyzeler, mujikler, tutuklular, gardiyanlar...  Petropavlovsk Kalesi komutanı generalin ruh ça­ğırma sahnesinde nefesim kesildi, o kadar harikaydı! Ve koltu­ğunda oturan Madam Korçagina, Fedosya'nın kocası olan köy­lü... Bu köylü, karısının 'peşini bırakmayan' biri olduğunu söy­lüyordu. Aslında okurun peşini bırakmayan Tolstoy'un kalemiydi. Ama roman bitmez, daha doğrusu romanın bitiminde­ki şeye son denemez. Onca şey yaz, yaz ve sonra birden her şeyi İncil'den bir metnin üzerine at, bu biraz fazla teolojik!"²⁰ Bütüne bakıldığın­da, hiç bu kadar sert ve bu kadar az ''sanatsal" bir şekilde yaz­mış değildir. Bir hikâye anlatmak değil de, toplumsal düzenin sorumlularını kınamak istediğinden, üslubu daha serttir. Do­ğal detayların çiğliği, okuyucuyu iyileştirilmesi gereken hasta­lığın büyüklüğüne ikna etmeyi hedefler: çöp tenekesinin üze­rine bağdaş kurup gevezelik eden kadın, yanağında koyu gri, kocaman bir bit gezinen ihtiyar, ellerini yüzlerini yıkadıkları sırada kadın tutuklular arasında çıkan kavga... Sadece Nehlü­dov ve Maslova'nın çok eskilere ait anılarında bir şiirsellik var­dır. O karlı Paskalya gecesi, bayramlıklarını giymiş köylüler­le dolu kilise, saçlarına kırmızı bir kurdele takmış olan güzel­ler güzeli Katyuşa nasıl unutulurdu? Ya o karların erimesi, beyaz buğu... bir pencerenin gerisinde düşünceli oturan genç kı­zın görüntüsü...²¹ Son olarak, Diriliş yayınlandıktan sonra oluşan tepkileri vermek istiyorum:  "Romanınız edebiyatın üzerinde bir şey. Ne olursa olsun, buna benzer bir şey okuduğumu hatırlamıyorum. Okuyorum ama sanki okumuyor da, o insanları, o piyanoyu gö­rüyor, o hücreleri, o odaları dolaşıyor, o kaldırımda yürüyo­rum hissine kapılıyorum..." diye yazıyordu Nemiroviç-Dançen­ko  10 Temmuz 1899'da Lev Tolstoy'a. Dört gün sonra, Stassov bu kanıyı destekliyordu: "Ah! Diriliş'iniz ne şaşırtıcı bir mucize! Tüm Rusya bu kitapla yaşıyor ve besleniyor... Yol açtığı sohbetleri, tartışmaları hayal edemezsiniz. Ruslar arasında sadece bir­kaç budalanın, birkaç sembolist yoz kişinin size karşı olduğunu düşünüyorum... Mesela Merejkovski, Minski ve benzeri zaval­lı tipler... '' Ve 2  Ocak 1900'de: "Bu, 19. yüzyıl edebiyatında bir benzeri daha olmayan bir iş. Sefiller'in çok daha üzerinde çünkü sizde bir damla idealizm, imgelem, edebiyat yok ama katıksız et var, kanlı canlı vücut var!"²² Nehlüdov, uzun uğraşlardan sonra ''diriliş''ine kavuşur. Nehlüdov, tertemiz bir ruhtan, kirli bir ruha evrilir, daha sonra yine ruhu temizlenir. Maslova da tertemiz bir ruhtan, nispeten kirli bir ruha evrilir, daha sonra o da saf, temiz, tatlı bir ''bakire''ye dönüşür. Şu bir gerçektir ki, Nehlüdov Tanrı'ya ulaşmak için çok emek harcamıştır, o, emekle ulaşmıştır Tanrı'ya. İlginçtir ki, hayatını mahvettiği kadın, onun gözünü açmış ve onu ''zavallı bir küf parçacığı gibi yok olup gitmekten'' kurtarmıştır. O, ''tinsel gelişim basamakları''nda en yüksek basamağa adım atmıştır... Faydam dokunduysa ne mutlu bana, keyifli ve verimli okumalar. Kaynakça:                                                                                                                                                                                  ¹Dostoyevski, Fyodor Mihayloviç, Ecinniler (çev. Mazlum Beyhan), İş Kültür, 320.                                                              ²Troyat, Henri, Lev Tolstoy (çev. Işık Ergüden, Z. Canan Özatalay), İletişim Yayınları, s. 737                                          ³Tolstoy, Lev Nikolayeviç, Diriliş (çev. Ayşe Hacıhasanoğlu), İş Kültür, s. 64.                                                 ⁴a. g. e, s. 83.                                                                                 ⁵a. g. e, s. 87.                                                                              ⁶Shakespeare, William, Aşk ve Anlatı Şiirleri (çev. Talat Halman), İş Kültür, s. 64.                                                              ⁷Tolstoy, Lev Nikolayeviç, Diriliş (çev. Ayşe Hacıhasanoğlu), İş Kültür, s. 91.                                                 ⁸a. g. e, s. 147.                                                                             ⁹a. g. e, s. 130.                                                                             ¹⁰a. g. e, s. 187.                                                                           ¹¹a. g. e, s. 214-215.                                                                    ¹²Troyat, Henri, Lev Tolstoy (çev. Işık Ergüden, Z. Canan Özatalay), İletişim Yayınları, s. 745                                            ¹³Tolstoy, Lev Nikolayeviç, Diriliş (çev. Ayşe Hacıhasanoğlu), İş Kültür, s. 38-39.                                           ¹⁴a. g. e, s. 267.                                                                        ¹⁵Hugo, Victor, Sefiller (çev. Volkan Yalçıntoklu), İş Kültür, I. Cilt, s. 857.                                                                                   ¹⁶ Tolstoy, Lev Nikolayeviç, Diriliş (çev. Ayşe Hacıhasanoğlu), İş Kültür, s. 174.                                                ¹⁷a. g. e, s. 312-313.                                                                     ¹⁸Troyat, Henri, Lev Tolstoy (çev. Işık Ergüden, Z. Canan Özatalay), İletişim Yayınları, s. 742-743.                                   ¹⁹Tolstoy, Lev Nikolayeviç, Diriliş (çev. Ayşe Hacıhasanoğlu), İş Kültür, s. 314.                                                ²⁰ Troyat, Henri, Lev Tolstoy (çev. Işık Ergüden, Z. Canan Özatalay), İletişim Yayınları, s. 747.                                           ²¹a. g. e, s. 748.                                                                              ²²a. g. e, s. 750.
Diriliş
DirilişLev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202117,2bin okunma
··
1.946 görüntüleme
Yasemin okurunun profil resmi
Her yazında kendini biraz daha geliştiriyorsun. Tolstoy'un hayatı ve düşüncelerini, diğer kitaplardan alıntıları çok yerinde kullanmışsın. Kalemin daim olsun.
Fëanor okurunun profil resmi
Tolstoy'un düşünce yapısını ve romanlarındaki incelikleri olabildiğince yansıtmaya çalışıyorum, başarabildiysem ne mutlu bana. Teşekkür ederim, eksik olma. :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.