Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

* * * Nâzireler • ÇİLE . . . {Necip Fazıl Kısakürek} Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam, Gezdirsin boşluğu ense kökünde! Ve uçtu tepemden birdenbire dam; Gök devrildi, künde üstüne künde... Pencereye koştum: Kızıl kıyâmet! Dediklerin çıktı ihtiyar bacı! Sonsuzluk, elinde bir mâvi tülbent, Ok çekti yukardan, üstüme avcı. Ateşten zehrini tattım bu okun, Bir anda kül etti can elmasımı. Sanki burnum, değdi burnuna "yok"un, Kustum öz ağzımdan kafatasımı. Bir bardak su gibi çalkandı dünyâ; Söndü istikamet, yıkıldı boşluk. Al sana hakikât, al sana rûyâ! İşte akıllılık, işte sarhoşluk! Ensemin örsünde bir demir balyoz, Kapandım yatağa son çâre diye. Bir kanlı şafakta, bana çil horoz, Yepyeni bir dünyâ etti hediye. Bu nasıl bir dünyâ, hikâyesi zor; Mekânı bir satıh, zamânı vehim. Bütün bir kâinat muşamba dekor, Bütün bir insanlık yalana teslim. Nesin sen, hakîkat olsan da çekil! Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam! Otursun yerine bende her şekil; Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam! . . . . Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın, Benliğim bir kazan ve aklım kepçe. Deliler köyünden bir menzil aşkın, Her fikir içimde bir çift kelepçe. Niçin küçülüyor eşyâ uzakta? Gözsüz görüyorum rûyâda, nasıl? Zamânın raksı ne, bir yuvarlakta? Sonum varmış, onu öğrensem asıl? Bir fikir ki, sıcak yarada kezzab, Bir fikir ki, beyin zarında sülük. Selâm, selâm sana haşmetli azâb; Yandıkça gelişen tılsımlı kütük. Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol! Ey yedinci kat gök, esrârını aç! Annemin duâsı, düş de perde ol! Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç! Uyku kaatillerin bile çeşmesi; Yorgan, Allahsıza kadar sığınak. Tesellî pınarı, sabır memesi; Size şerbet, bana kum dolu çanak. Bu mu, rûyâlarda içtiğim cinnet, Sırrını ararken patlayan gülle? Yeşil asmalarda depreniş, şehvet; Karınca sarayı, kupkuru kelle... Akrep, nokta nokta rûhumu sokmuş, Mevsimden mevsime girdim böylece. Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş, Fikir çilesinden büyük işkence. . . . . Evet, her şey bende bir gizli düğüm; Ne ölüm terleri döktüm, nelerden! Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm, Yetişir çektiğim mesâfelerden! Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz; Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık. Her gece rûyâmı yazan sihirbaz, Tutuyor önümde bir mavi ışık. Büyücü, büyücü, ne bana hıncın? Bu kükürtlü duman, nedir inimde? Camdan keskin, kıldan ince kılıcın, Bir zehirli kıymık gibi, beynimde. Lûgat, bir isim ver bana halimden; Herkesin bildiği dilden bir isim! Eski esvablarım, tutun elimden; Aynalar, söyleyin bana, ben kimim? Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa, Arzı boynuzunda taşıyan öküz? Belâ mîmârının seçtiği arsa; Hayattan muhâcir; eşyâdan öksüz? Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim, Minicik gövdeme yüklü Kafdağı, Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim, Dev sancılarımın budur kaynağı! Ne yalanlarda var, ne hakîkatta, Gözümü yumdukça gördüğüm nakış. Boşuna gezmişim, yok tabîatta, İçimdeki kadar iniş ve çıkış. . . . . Gece bir hendeğe düşercesine, Birden kucağına düştüm gerçeğin. Sanki erdim çetin bilmecesine, Hem geçmiş zamânın, hem geleceğin. Açıl susam, açıl! Açıldı kapı; Atlas sedirinde Mâverâ Dede. Yandı sırça saray, İlâhî Yapı, Binbir âvizeyle uçsuz maddede. Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik; Ve çevre çevre nûr, çevre çevre nûr. İçiçe mîmârî, içiçe benlik; Bildim seni ey Râb, bilinmez meşhûr! Nizâm köpürüyor, med vakti deniz; Nizâm köpürüyor, tâ çenemde su. Suda bir gizli yol, pırıltılı iz; Suda ezel fikri, ebed duygusu. Kaçır beni âheng, al beni birlik! Artık barınamam gölge varlıkta. Ver cüceye, onun olsun şâirlik, Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta! Öteler, öteler, gayemin malı; Mesâfe ekinim, zaman mâdenim. Gökte saman-yolu benim olmalı! Dipsizlik gölünde, inciler benim. Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök! Heybem hayat dolu, deste ve yumak. Sen, bütün dalların birleştiği kök; Biricik meselem, Sonsuz'a varmak... • VECHİLE & SENFONİ ? Bir deli saçması sonsuza varmak, Mesele bir sona erince başlar. Çözülür ân gelir esrarlı yumak, Ölünce bir insan, nefsini taşlar. Sâhib olmak yalnız bir düş korkulu, Haşyet, mâsivânın tahtında sultan. Zamanlar, mekânlar kölenin kulu, Verâ... bir hakîkat yurdunda vatan. Sanat ermek için bir sanatkâra, Hikmet, karıncalar için de tılsım. Bir akis, yansıma ve sonra nâra, Şühûd vadisinden nûrlu kıvılcım. Ezel nâr, ebed kâr, deryâda akın, Sularda bir sır var, sağnak sağnak nûr. Ne uzak sonsuzluk, Sonsuz ne yakın, Ey dalga dalga remz... durulma kudur. Bilmek... Bilinmezi bilmek ne acı, Bulunmaz eserde en mâhir usta. Ümmîlik, Râsül’ün şerefli tâcı, Buldu bilmeyenler, bilense yasta. Ötenin ötesi hemen beride, Besmele, kapının yalnızca zili. Eş-dost, akraba... nakşı deride, Sûretler, sîretin dipsiz kandili. Hakîkat, vakitsiz bir müşfik anne, Zaman, çocukları kuşatan kundak. Kemâl, bir zevâlin öldüğü hâne, Bir ev ki; içinde görünmez çardak. . . . . Gönül bir emsâlsiz, görünmez şehir, Doğular ufuksuz, herc ü merc batı. Bir havz-ı kevserin misâli nehir, Uçsuz ve bucaksız göğün tek katı!.. Hakîkat, şu zaman başa dürülse, İlmin kapısını doğrular mekân. Bir noktadan sonra her şey sürülse, Kitaplar kül olur, bir harfse volkan!.. Benim bineğimdir insan... buyurdu, Yer ile berâber gökler vesîle. Dostumun diliyim... diye duyurdu, Sevdikleri hep bir nûrdu kandile!.. Sen, ahsen-i takvîm, bir temiz toprak, Bilekçen bir mühür, eskimez libas. Su sensin, ateş de... ağaç ve yaprak, Lügatlerde bir ses: Hoşgeldin ey nas!.. Sihir... bir ölümsüz zehrin ilâcı, Sihir... ölümleri öldüren tılsım, Bir öfke ki... güzel olsa da acı, Bir öfke... selâmet yurduna hasım!.. Mâvilik... işâret levhası göğün, Ve siyâh; beyazlar giymiş bir fener, Ne varsa zandır hep onsuz gördüğün, Ne varsa gördüğün hepsi de keder!.. Derken bir kitâbın sayfasından iz, Bir yağmur misâli dökülür hemen. Gel, der gibi sanki... haydi tertemiz, Korkunun göğsünden gizlice emen!.. . . . . Düşünmek... ve mağra, içinde biri, Vaktini bekleyen görünmez ordu. Biri... varla-yoğa bedel bir diri, Yelkovan sessizce hep geliyordu!.. Sır benim içimde, ben sırda bir yok, Varlık kararınca karıncaya yurt. Bir usta kemankeş, bin kılıç ve ok, Sırtlan sırıtırken, hayret içre kurt!.. Yakınlık derdine düşenler dikkat, Uzaklık içinde bir yakîn saklar. Nîmet ne azabtır, bilinmez kat kat, Aç kalan dostunu, Zâtı’yla paklar!.. Semâlar toplanır, birleşir bende, Yıldızlar bana hep sığınak olur. Sağnak sağnak duâ, cevâbı tende, Bilinmez bilmece kalpte kaybolur!.. Murâdı ıskalar bulayım derken, Kasıt bir tuzaktır, mekr ise ince. Yolcular hep ağır ağır giderken, Teennî fısıldar sırrı dilince!.. Son, en baştan belli... bidâyet asıl, Saat bir dönüşü sessizce kusar. Şu görmek bir uzun, bir saklı fasıl, Körlerin cümlesi gördükçe susar!.. Fikir, özgürlüğün nazlı bayrağı, Kan kusturur önce, sonra kül eder. Fikir... yakın eder sonsuz ırağı, Külün savurur da seni kul eder!.. . . . . Kör olmak, görmenin mutlak gerçeği, Gözlerde bir sürme hak dostu velî. Dostun nazarında yokun merceği, Halkın pazarında bir yafta; deli!.. Nefsin tezgahında tuzaktır yalan, Şu dünyâ püf desen kopacak iplik, Dünyâ bir hakîkat, rüyâ hep talan, Mekân ile zaman arası birlik!.. Her sabah bir müjde, her ân bir şende, Bambaşka bir âleme ol... der Yaradan. Bir belâ derilir gülsüz gülşende, Gül vakti, kokular çıkar aradan!.. Aklı terkedenler buldular aklı, Aşkın sarhoşuna yollar hep âyân. Bir yol var, yollardan çıkana saklı, Bir yol var sonsuza bir açık beyân!.. Fikir de yorulur gün gelir bir gün, Gönül eşsiz liman, selâmet yurdu. Ne bir yay ne de ok, bir garîb düğün, Ölenler buyursun... böyle duyurdu!.. Bir mahşer yeridir şimdi şu kalbim, Kalbim kıyâmete artık nişandır. Doğrular gün gelir kulunu Rabbim, Bu o büyük güne yalnız îlandır!.. Depremler oluyor, yürüyor dağlar, Sanki bir kelebek kesilmiş herkes. Çağlarken hüzünler, nehirler ağlar, Olan oldu... diyor hatiften bir ses!.. 21’ / 20:22
·
367 görüntüleme
sır okurunun profil resmi
Gönül bir emsâlsiz, görünmez şehir, Doğular ufuksuz, herc ü merc batı. Bir havz-ı kevserin misâli nehir, Uçsuz ve bucaksız göğün tek katı!.. Hakîkat, şu zaman başa dürülse, İlmin kapısını doğrular mekân. Bir noktadan sonra her şey sürülse, Kitaplar kül olur, bir harfse volkan!.. Benim bineğimdir insan... buyurdu, Yer ile berâber gökler vesîle. Dostumun diliyim... diye duyurdu, Sevdikleri hep bir nûrdu kandile!.. Sen, ahsen-i takvîm, bir temiz toprak, Bilekçen bir mühür, eskimez libas. Su sensin, ateş de... ağaç ve yaprak, Lügatlerde bir ses: Hoşgeldin ey nas!.. Sihir... bir ölümsüz zehrin ilâcı, Sihir... ölümleri öldüren tılsım, Bir öfke ki... güzel olsa da acı, Bir öfke... selâmet yurduna hasım!.. Mâvilik... işâret levhası göğün, Ve siyâh; beyazlar giymiş bir fener, Ne varsa zandır hep onsuz gördüğün, Ne varsa gördüğün hepsi de keder!.. Derken bir kitâbın sayfasından iz, Bir yağmur misâli dökülür hemen. Gel, der gibi sanki... haydi tertemiz, Korkunun göğsünden gizlice emen!..
sır okurunun profil resmi
Ve evet Necip Fazıl’ın “Çile”sine olan mukâbele de diyebileceğimiz nazîre karalamamız {büyük ihtimalle isim olarak} “Senfoni” bitti gibi!.. Olumlu ve bilhassa olumsuz eleştirilere açığız efendim... Son nokta koyulmadı ves’Selâm!..
sır okurunun profil resmi
Düşünmek... ve mağra, içinde biri, Vaktini bekleyen görünmez ordu. Biri... varla-yoğa bedel bir diri, Yelkovan sessizce hep geliyordu!.. Sır benim içimde, ben sırda bir yok, Varlık kararınca karıncaya yurt. Bir usta kemankeş, bin kılıç ve ok, Sırtlan sırıtırken, hayret içre kurt!.. Yakınlık derdine düşenler dikkat, Uzaklık içinde bir yakîn saklar. Nîmet ne azabtır, bilinmez kat kat, Aç kalan dostunu, Zâtı’yla paklar!.. Semâlar toplanır, birleşir bende, Yıldızlar bana hep sığınak olur. Sağnak sağnak duâ, cevâbı tende, Bilinmez bilmece kalpte kaybolur!.. Murâdı ıskalar bulayım derken, Kasıt bir tuzaktır, mekr ise ince. Yolcular hep ağır ağır giderken, Teennî fısıldar sırrı dilince!.. Son, en baştan belli... bidâyet asıl, Saat bir dönüşü sessizce kusar. Şu görmek bir uzun, bir saklı fasıl, Körlerin cümlesi gördükçe susar!.. Fikir, özgürlüğün nazlı bayrağı, Kan kusturur önce, sonra kül eder. Fikir... yakın eder sonsuz ırağı, Külün savurur da seni kul eder!..
sır okurunun profil resmi
Kör olmak, görmenin mutlak gerçeği, Gözlerde bir sürme hak dostu velî. Dostun nazarında yokun merceği, Halkın pazarında bir yafta; deli!.. Nefsin tezgahında tuzaktır yalan, Şu dünyâ püf desen kopacak iplik, Dünyâ bir hakîkat, rüyâ hep talan, Mekân ile zaman arası birlik!.. Her sabah bir müjde, her ân bir şende, Bambaşka bir âleme ol... der Yaradan. Bir belâ derilir gülsüz gülşende, Gül vakti, kokular çıkar aradan!.. Aklı terkedenler buldular aklı, Aşkın sarhoşuna yollar hep âyân. Bir yol var, yollardan çıkana saklı, Bir yol var sonsuza bir açık beyân!.. Fikir de yorulur gün gelir bir gün, Gönül eşsiz liman, selâmet yurdu. Ne bir yay ne de ok, bir garîb düğün, Ölenler buyursun... böyle duyurdu!.. Bir mahşer yeridir şimdi şu kalbim, Kalbim kıyâmete artık nişandır. Doğrular gün gelir kulunu Rabbim, Bu o büyük güne yalnız îlandır!.. Depremler oluyor, yürüyor dağlar, Sanki bir kelebek kesilmiş herkes. Çağlarken hüzünler, nehirler ağlar, Olan oldu... diyor hatiften bir ses!..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.