Yine oldukça sarsıcı bir kitabı bitirmiş olmanın sarsıntısı içerisindeyim. Hakan Günday'ın okumuş olduğum bu üçüncü kitabından sonra anlıyorum ki bu yazarın kitaplarını okurken dehşete kapılmamak mümkün olmayacak. Kitabın insana hissettirdiklerini anlatabileceğimi pek sanmıyorum. Yalnızca okunduğunda yaşanacak duygular kitap boyunca üzerinize işliyor. Nasıl yapıyor bilmiyorum ama acıyı, acımasızlığı, üzüntüyü, hüznü, kızgınlığı, vicdan hesabını öyle bir hissettiriyor ki kitabı okurken hem rahatsız oluyorsunuz hem de o kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. Kitabın içeriği yine bir insan gerçeğini, yine bir insan dramını barındırıyor. Bu dramı bu sefer küçük bir adamın psikolojik gelgitleri ile harmanlayıp derinde insanın içini yüzeyde dünyanın halini birbirine geçirerek veriyor. Dili her zamanki gibi akıcı fakat ara ara rahatsız eden argo ve küfürler barındırsa da yazarın üslubunun genel parçası hâline geldiğinden onlara fazla takılı kalmıyorsunuz. Zaten kitabın anlattıklarına yönelik hissettiğiniz rahatsızlığın yanında o bir hiç oluyor. Netice de yine bir Hakan Günday romanı yine bir sarsılan okuyucu olarak sona ulaşıyorsunuz. Ancak sonunu getirmiş olsanız da kitaptan kopmanız çok mümkün olmuyor.