Bir kitaba başlarken yazarını tanımıyorsam, önce yazarın hayatını okumak ve araştırmakla başlıyorum işe.
Soren Kierkegaard ile de böyle oldu...
Hayatlarımız o kadar birbirine benziyor ki şaşkınlığım bu iletiyi doğurdu.
Kitaptaki cümlelerle ifade etmek istiyorum bu benzerliği;
"..yedi kardeşin en küçüğü olarak dünyaya geldi."
"Babasının bağnaz dindarlığıyla gölgelenen çocukluğu, yalnız ve mutsuz olarak geçti."
"Öğrenci olarak geçirdiği yedi yıl boyunca, akademik dehası ve müsrifçe sosyal yaşamıyla ünlendi."
"Üniversite kariyerinin sonlarına doğru, babasının sahip çıktığı Hristiyanlığı eleştirmeye başladı ve yeni bir değerler sistemi aramaya başladı."
Yedi kardeşin en küçüğü, bağnaz bir baba, yalnızlık ve mutsuzluk... Uzun okul hayatı, deha olduğundan emin değilim fakat aykırı ve müsrif bir yaşam. Yeni değerler sistemi arayışı ve kapanış demek isterdim fakat Kierkegaard bir de "1841 yılında Regine Olsen ile nişanı bozdu ve kendisini eserlerine adadı."
Sonum da bu şekilde olur mu, bilmiyorum ama umarım kendimi eserlerime adayacağım vakti inşa edebilirim.