Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Adalet Manifestosu
Adalet denince aklımıza kısasa kısasın gelmesi değil mi zaten sorun? Onlarca inanç sistemi, binlerce yıldır yerinde duruyor da dünyada değişen ne var? Sabri itiraz etti "Niye? Allah'tan korkup da kötülükten uzak duran ya da O'nun rızasını kazanmak için iyiliğe yönelenler yok mu? " Çoğu korkar görünüp korkuyor olsa da, korktuğu için bunları yapanlar var mutlaka.Fakat korktuklarının ne olduğundan emin değilim.Yalnız bence sorun bunların hiçbirinde değil.Biz adalet isterken, adalet yok mu diye sorarken, bir gün hesabın toptan görüşeceğini iddia ederken yokluktan, hep yaptığımız gibi, görmüyor oluşumuzla emin oluyoruz.Belki de adaleti var bu dünyanın.Belki de Büyük Ressam öyle bir resim çizdi ki, tüm hesap burada adalet içinde görülüyor. "ve bunu bir tek sen anlayabiliyorsun" diyerek alay etti Sabri Biz iki ön kabulle başlıyoruz işe, iki temel varsayımla.İlkin, insan yaşamı ve yaşam hakkı başta olmak üzere insana ilişkin her şeye, kimi zaman abartılı anlamlar yüklüyoruz.İnsandan başka canlıların yaşam hakkını dilediği şekilde elinden alan bizler, mesela bizim yaşam hakkımız olduğunda farklı düşünüyor ve davranıyoruz.İşte kimi zaman birisi çıkıp, bizi insan olmamıza rağmen bir sivrisinek gibi görebiliyor ; canını sıkan, kulağının dibinde vızıldayan.O an geldiğinde, inancı da, adaleti de bir yana bırakabiliyor kimimiz.Belki de kutsal ve mutlak kabul ettiğimiz yaşam hakkımızı da kapsayan pek çok hakkın dokunulmazlığı, bizim bu dünya ile olan ilişkimizi koruyabilmek adına bir icadımız.Haddimizi aşarak getirdiğimiz düzenlerden bir başkası belki de.İkinci varsayımımız ise, iyilik ya da kötülüğün muhakkak bir karşılığı olması gerektiği.Özellikle de haksızlığa uğradığımızda intikamımız muhakkak alınsın, adalet yerini bulsun istiyoruz.Adaletin yerine gelip gelmediğini ise yine gördüklerimizle değerlendiriyoruz.Bizi aldatan aldatılırsa, adalet yerine gelmiş oluyor, paramızı çalan çatıdan düşerse, "Allah işte" diyoruz.Eğer paramızı çalanın başına bir şey gelmiyorsa, kanun önünde hesap sorulmuyorsa, hesabımızın öte dünyada görüşeceğini düşünüyoruz.Yani kararı yine göze görünenle veriyoruz.Peki ya göremediklerimiz? Biz zengin, güçlü diye gördüğümüz herkesi mutlu addedip, onlar gibi değilsek, bu işte bir adaletsizlik olduğunu düşünüyoruz.Ben neye inanıyorum sana söyleyeyim mi? Ben tüm bu insanların, kim olurlarsa olsunlar, nerede olurlarsa olsunlar, neye sahip olurlarsa olsunlar, herhangi bir insandan daha mutlu ya da daha mutsuz olmayacaklarına inanıyorum.Çünkü mutluluğumuz, bambaşka insanlardan geçerek bize varan bir yol gibi.Saçma geliyor olabilir kulağa ama madem ki inanç hemen herkes için bir ihtiyaç, ben de buna inanmayı tercih ediyorum.Evet, belki bir çözüm uydurup problemi çözüme göre kurmak benim yaptığım ; belki saçmalıyorum ama ben de buna inanınca rahat ediyorum.Hepimiz, öyle ya da böyle bir şeylere inanmak ihtiyacı içinde değil miyiz? Neyin içinden çıkamıyorsak onun üzerinden kuruyoruz inancımızı.Ben adaleti sorun ettim ve oradan bir dogma inşa ettim.Başkası başka bir yerden, ya da aynı yerden ama bir başka şekilde yapıyor bunu.Hepimiz başka başka şeyler yapıyoruz ama en altta aynı amaca hizmet ediyoruz.Bence O, hepimizin eşit derecede mutlu olmasını sağlıyor biz anlayamasak da, ya da eşit derecede mutsuz.Hemen tüm metinlerin, değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu kendinden son derece emin bir şekilde bağırdığı yeryüzünde, belki hiç bulamayacağımız tek şey olan değişim üzerinden sağlanıyor bence adalet.Çünkü neye benziyorsak herkes ona benzesin istiyoruz.Vuslatı mümkün olmayan hasretlere adıyor insan kendini.Neye inanıyorsak herkes ona inansın, diğerleri bize biat etsin, ne dersek yapsın.Oyunun kurallarını kendi belirlemek istiyor çocuk, kendi üstünlükleri, inançları dairesince.İşte o çocuk büyüyünce dünyaya da bir nizam vermek istiyor.Farklılıklar olmasın istiyor.Ölen kişi vasiyet bırakırken, terk ettiği ve bir daha geri dönmeyeceği bu dünya onun istediğinden ve bildiğinden farklı bir yere dönüşmesin, değişmesin istiyor ve bu istek doğrultusunda ifade ediyor vasiyetini.Ne beyhude bir çaba! Sağlığında beceremediğini ölümünden sonra ummak.. Belki de şirk bu aslında.Fakir zengine bakıp "Bu adalet mi? diyor.Belki de varlık, dışarıdan bakıldığında güzel görünen ama giyenin vücuduna çok yerden batan, kesen bir elbise gibi.Zaten önemli olan o elbisenin giyene nasıl göründüğü ya da giyene ne hissettirdiği değil mi? Belki o elbiseyi giyenin mutluluğu, başkasının gözünden eskiden sonra çöpe atılan bir ayakkabıyı çöpte bulup yalınayağına geçiren çocuğun mutluluğu kadar.Biz iktidar sahibi insanlara bakıp onların yaşamlarını, eylemlerini sıradan insanla kıyaslayıp hükme varıyoruz.Suç kabul ettiğimizi, haksızlık kabul ettiğimizi gerçekleştireni acı içinde görmezsek, adalet yok diyoruz.Halbuki iktidar sahibi, herkesi değiştiremiyor oluşunun aczi içinde öfke nöbetlerine kapılıyor belki de.Katlettiği onlarca, yüzlerce, binlerce insanın bir tanesi için en küçük bir vicdan azabı duymuyor da, bambaşka ve çoğumuz için önemsiz bir nedenden ötürü mutsuzluk içinde yaşarak çekiyor cezasını.Böylece zulmettiği kişilerden daha mutlu olamıyor asla, çünkü değiştiremiyor.Asla değişmek istemiyoruz, değişimi görmek istemiyoruz.Yıllarca görmediğimiz ve özlediğimiz insanları,yıllar sonra farklı görmek istemiyoruz, çocukluğumuzun geçtiği mahalleyi yıkılmış, dönüştürülmüş görmek istemiyoruz, görmeye alıştığımız aktörün yerine yenisini istiyoruz, köyümüzün doğasının değişmesini istemiyoruz,gençlik aşkımızı evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış görmek istiyoruz, ihaleyi aldığımızda kazanacağımız paraya sevinemiyoruz çünkü rakibimiz de bir ihale almış oluyor ve onun aynı kalmasını engelleyemiyoruz.Tam da bu nedenden, dışarıdan bakıldığında mutlu olmamız gerektiği düşünülürken, biz mutlu olamıyoruz.Dünyanın parasını kazanmak hayaline çok yaklaşmışken, ağaçlar kesilmesin diye bağıran üç beş çocuk yüzünden çılgına dönüyoruz.İnsanın bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde sebep olduğu yıkımların boyutu ne olursa olsun, nasıl bir vicdan azabına dönüştüğünü göremiyoruz.Gündüz gördüğümüz yüzlerin gecelerini bilemiyoruz.Herkesin başarısına hayranlık duyduğu kişinin, o başarıyı elde etmek için nelerden vazgeçtiğini sadece kendisinin bildiğini ve bu halin ona ne mutsuzluklar verdiğini anlamiyoruz.Bir şeyde dünyanın en iyisi olsan, bunu da kendinle en ufak bir çelişki yaşamadan elde etmiş olsan, bir ikincinin varlığının ve onun yönelttiği tehdidin getirdiği huzursuzluğun tüm mutluluğu nasıl silip süpürdüğünü kavrayamıyoruz.Ne olursa olsun, elde edilen ve başkalarında kıskançlık uyandıran başarı, bir başkasının hakkı gaspedilerek elde edilen imkan, iktidar mutlaka yitiriliyor bir gün.Ve ondan sonra geriye kalan her gün, geçmişte hissedilen mutluluğu eşitleyecek bir ıstırabın yaşanmasına dönüşüyor.İnsan, nihayetinde başladığı yere dönüyor.Belki de biz, insanın değişme çabasından aslına rücu edişine zaman diyoruz.ve herşeye alışıyoruz.Farklılık dediğimiz, alışmak ve kanıksamak için biraz zamana ihtiyaç duyacağımız yeni bir değişmezlik halinden başka nedir ki? Bir yeniliğin rutine dönüşmesi için ne kadar süre gerekir? Alışılan iyilik, güzellik, refah zamanla mutluluk vermez olurken, ıstırap da ilk andaki şiddetinden yitiriyor gitgide.İşte belki adalet böyle tecelli ediyor.Belki şu karma dedikleri olaydaki gibi gencecik çocukların idam kararını veren hakimin boğularak ölmesi şeklinde sağlanmıyor adalet her zaman.Çünkü bu O'nun yaratıcılığına hakaret olur.Ve ben, bunu O yapıyordur demiyorum, o da belki de budur diyorum. Sabri : Diyelim bu saçmalıkları hepsi doğru, bunları biliyor olmak neyi değiştirir. Adam : Değiştirir mi dedim ben? Bende onu diyorum işte, değişmez.Bunun farkına varan insanın kimseye karışmadan köşesinde yuvarlanıp gitmesi gerekir.Ne yaparsa yapsın tatmin olamayacağına inanan bir insanın yapması gereken, kimseyi değiştirmeye ya da kendine benzetmeye çalışmadan yaşamasıdır.Lakin insanı ya kendisi ya da başkaları kendi haline bırakmaz.Doğruyu bilse de başka türlü olamadığından şuursuzca bir yanlışın peşine takılır insan.İstemediklerini elde etmek için kavgalar verir.Bunun yapmayıp köşesine çekilse, birileri gelir yolunun yol olmadığını, sapkınlık olduğunu söyler.Ya da gelir, ilahmışsın gibi tapar.O kadar ki, sen de inanırsın bir kerametin olduğuna.Halbuki müridi olan mürşit kalabilir mi? Rahat bırakılmak için mücadeleye başlayan insan zamanla yine zalimleşir, yine mutsuz olur.İlk kez mi söyleniyor sanki bunlar.Kaç kez yazıldı.Kaç kez birileri geldi yaktı.Dünya kuruldu kurulalı aynı şeyler yaşanıp duruyor.Biz ileri gittik sanırken, bir yörüngede dönüp duruyoruz.Aynı yerden bir daha geçmeye ömür yetmiyor diye aynı yerden iki kere geçilmez sanıyoruz.Halbuki geçerken, bizden önce geçenlerin izlerine baksak, bir daireyi dönüp durduğumuzu anlamamız o kadar kolay ki Üzülme diyor Sabri'ye "Bir ruhun kemal derecesi, yaşamaktan duyduğu sıkıntı ile doğru orantılıdır"
İletişim Yayınları 1.baskı
·
185 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.