Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Dünya bugün öyle bir durumdadır ki, eğer bu durumu olduğu gibi kabul eder ve kökünden değiştirme yolunda kesin ve kararlı bir sabırsızlık gösterecek olmazsak, bü­tün değerlerimizin anlamdan yoksun hale geldiğini gö­receğiz. Bugün dünya halklarının üçte ikisi soyulmakta, sömürülmekte, aldatılmakta, sürekli hakarete uğramakta, dünyanın en alçak ve yapay yoksulluğuna mahrum edilmekte ve insan olarak yadsınmaktadır. Eğer bu ko­şullar kabul edilecek olursa -ya da birazcık reform, birazcık baskı ve birazcık daha dış yardım şartıyla az çok kabul edilirse- eldeki kanıtlardan da açıkça anlaşıldığı üzere, bu durum ileride çok daha vahim bir tabloya yol açacaktır. Emperyalizm doymak nedir bilmez. Belki yöntemlerini değiştirebilir; ama oburluğunu asla! Gerçi bu durum pek yeni değildir. Talan yüzyıllardır sürmektedir. O zaman, bu talana gösterilen tepki neden bu denli vahşice oluyor? Neden tutup da intihardan söz ediliyor? Çünkü dünya bugün öyle bir yere gelmiştir ki, statükoyu değil haklı çıkarmaya çalışmak, böyle bir kavramdan söz etmek bile imkansızdır. Eğer bu dünyada bugünkü haliyle yaşamayı seçersek, toplumsal varlıklar olarak bize miras kalan amaç ve değerlerin hepsini yadsımak zorunda kalırız. Hem de yalnız Avrupa'dan kalanlar değil -ki bu mirasın niteliğini Avrupa'nın ikiyüzlülüğü zaten bozmuş ve oldukça kuşkulu bir hale sokmuştur-, tarihin bizimle ya da bizsiz evrenselleşme yoluna girdiği bugünümüzden kalabilecek olanları bile. Dünyayı bugünkü haliyle kabul edenler artık mirastan yoksun kalıyorlar; öte yandan, yoksun bırakılmış olanlar miraslarını keşfediyorlar. Mirastan mahrum kalanlar, her biri kendini yalnızlığıyla baş başa, ancak ölümün son verebileceği bir cehennemin ortasında buluyorlar. O cehennem, dünyanın bugünkü halidir, bu hale bir son verme çabası içinde olmayan için böyledir. Ortaçağ'ın cehennem görüşünü mutlak kılan sonsuzluk boyutu, yeryüzü cehennemimizde, yerini insanın eşitsizliğinin kaçınılmaz ve mutlak olduğu düşüncesine bırakmıştır. Bu eşitsizliğin mutlak boyutu içindeki işkence, yok edilemez olan, daima hisseden vücutlara çektirilen acı değil, kendimizi başkalarında bulmak için ısrarla duyduğumuz yok edilemez gereksinmemizi yadsımanın acısıdır. İşkence, ötekinin eşit olmayan bir kişi olarak varlığıdır.
Sayfa 149 - 150Kitabı okudu
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.