Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

120 syf.
10/10 puan verdi
·
24 saatte okudu
Wolfgang Borchert; Alman şair, oyun ve öykü yazarı. Borchert, II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan, şehirlerin yıkılması, ailelerin dağılması ve savaş travmaları ile şekillenmiş bir edebiyat türü olan Heinrich Böll gibi Yıkım Edebiyatı’nın en tanınmış yazarlarından biridir. II. Dünya Savaşında askere alınarak gönderildiği Rusya cephesinde ağır yaralanan Borchert, Nasyonal Sosyalizme karşı görüşlerinden ötürü tutuklanmıştır. Daha sonrasında tekrar cepheye gönderilmiş, sağlığından ötürü serbest kalınca Hamburg Devlet tiyatrolarında çalışmaya başlamış daha sonrasında hastalığı sebebiyle 26 yaşında ölmüştür. Maalesef öldükten sonra eserleri değerlenen yazarlar arasına girmiş. Kapıların Dışında oyunu II. Dünya Savaşı döneminde yazılmış, iç karartıcı toplumu, sefaletle başa çıkmaya çalışan Almanya’yı ve dünyanın durumunu gözler önüne seren bir yapıt olmuş. Bu yüzden kitabın başında ”Hiçbir Tiyatronun Oynamak, Hiçbir Seyircinin Görmek İstemediği Oyun” yazılmış. II. Dünya Savaşı, yaklaşık 60-65 milyon insanın öldüğü, kanlı sonuçlar doğuran felaketler bütünü olup; çoğu kitaba, filme ve oyuna konu olmuştur. George Orwell'ın Hayvan Çiftliği kitabı da dönemin Rusya rejimini anlatan başyapıt olarak bunlardan biridir. Wolfgang'ın hayatının kurgulaştırılmış halini okuyoruz. İçindeki öteki benliği keşfeden insanın kendi ülke insanlarına duyduğu acıları ve toplumun davranışlarına kayıtsız kalamayışlarını. Öteki benliğinin - ki oyunda "Öteki" karakteriyle karşımıza çıkıyor - ruhsal iç dünyasına giriş yaptığımız bu eserde vurdumduymaz insanları anlatmaktadır. "İnsanlar iyidirler. Yalnız biraz vurdumduymaz. Daima vurdumduymaz." (Syf:105) Kitabı okurken yazarın yoğun bir şekilde yaşadıklarından ötürü antimilitarizm felsefesini kendi benliğine işlediğini görüyoruz. "Ölülerin sayısı başımızdan aşkın. Dün on milyondular bugün otuz. Yarın biri çıkar, dünyanın bir kıtasını havaya uçurur. Haftaya biri gelir, insanları on gram zehirle yedi saniyede öldürmenin yolunu bulur." (syf:65) Kitabı okurken aklıma Peyami Safa'nın Mahşer eseri geldi. Safa Çanakkale Savaşında yara almış bir gazinin cepheden dönüşünü konu almış. Karakter savaş sonrası ülkesinin insanının değerini bilmemesine, boş yere savaştığını düşünmekteyken aşık olmak onu hayata tekrar bağlamıştı. Ancak Wolfgang bunu başaramamış. Her ne kadar oyunda bir Kız'a yer verilse de, yaşamak için buna tutunamamış olduğunu kitabın sonunda net bir şekilde görebiliyoruz. "Bu yeryüzü insanları pek gariptirler. Kendilerini önce suya atarlar, çılgın gibi ölümdedir gözleri. Derken bir başka iki bacaklı karanlıktan tesadüfen çıkar gelir; göğüslü, uzun saçlı biri. O zaman yaşamak birdenbire yine çok güzeldir." (Syf:41) Oyunda yer alan "Öteki" birinci sahnede karşımıza çıkıyor ve yazarın öteki benliğini keşfetmeye başlıyoruz. Beckmann tamamen umutsuz, melankolik bir kimlikteyken Öteki olumlu olan, umudu aşılayan olarak simgelenmiş. Söyledikleriyle okuru psikolojik yönden çok fazla etkiliyor. Beckmann kendisini Elbe'nin akıntısına bırakmaya çalışırken Öteki daima yaşaması gerektiğini vurguluyor. Fakat Beckmann savaşta ölen erlerin ailelerini sürekli rüyada gördüğünü, onların ölümünü kendi sorumsuzluğu yüzünden olduğunu ve bu yükün altında, üstelik kendi ülke halkının ona sırt çevirdiği bu dönemde yaşamak istemediğini ısrarla dile getirerek kendisini intihara yönlendiriyor. Öyle ki Binbaşı karakterini oyunda canlandırmış ve Binbaşının ailesiyle birlikte yediği yemeği dahi kıskanarak uzaktan incelemeye ve onlara isyan etmeye başlıyor. Binbaşı ile yüzleşmesi muazzamdı! Ailesine duyduğu derin özlemi de aktararak onların ölümüne inanamıyor ve "İnsan önce gitmesi gereken yeri en son hatırlar." diyerek yine kendisini mezarlığa ait hissettiğini vurguluyor. Çünkü ona göre bu dünyada yaşaması için herhangi bir neden yoktur. Sürekli intihara meyilli olan Beckmann'ın öteki benliği ise ona bir cadde göstererek hayatın her zaman düzlükten ibaret olmadığını, ara sıra yokuş çıkması gerektiğini daima hatırlatıyor. "Yer yer fener ile karşılacaksın, iki fener arasındaki karanlıktan korkacak kadar tabansız mısın?" diyen Öteki, hayatın engebelerini vurgulamış. Psikolojik konuşmaların çok olduğu, Beckmann adına karamsarlığa düştüğünüz, tanrıyla sohbet ettiğiniz, Öteki ile hayatta kalmaya çalıştığınız, Elbe ile ölmekten korktuğunuz bu oyunu okurken sorgulamaktan kendinizi alamıyorsunuz. Özellikle Tanrı ile yaptığı konuşmada sitemini şöyle dile getiriyor; "Kim kimden yüz çevirdi, siz mi benden, ben mi sizden diye evirip çeviriyorsun. Sen bir ölüsün Allah baba. Diril, bizimle beraber yaşa, gece vakti, soğukta, yalnızken, sessizlik içinde midelerin açlıktan guruldadığı duyulurken..." Bir Adam eve geliyor diyerek oyunu sonlandıran Wolfgang, aslında savaştan gelip onca yaşananlardan ve onca ölümden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını fark etmenin, acı gerçekle yüzleşmenin savaş psikolojisiyle bütünleşmiş bir şekilde gözler önüne sergiliyor. Cepheden ülkesine dönen askerin bu bilmediği topraklarındaki yaşanan ve devam eden dünya ona göre oldukça yabancı ve bu dünya içerisine girebileceği kapısı yok, o kapının dışında. "Dün gece kapıların dışındaydım. Bugün yine dışında. Ben daima kapıların dışındayım. Ve kapılar kapalı." (Syf:49) Ayrıca bütün bu ölümlere göz yuman sadece insanları değil Tanrı'yı da eleştiriyor. Bunu da yazar; "Aşağıda insanların kulakları tıkalı, yukarıda Tanrı’nın! Tanrı uyuyor, bizse yaşamaya devam ediyoruz." diyerek insanların kayıtsızlığının yanı sıra Tanrı'nın artık insanları terk ettiğini düşünerek varoluşunu, inancını sorguladığını, nihilist düşüncede görebiliyoruz. Ülkesine, vatanına, halkına, vicdanlara isyan eden bu oyun bize Behçet Necatigil'in 10 yıl süren ısrarı ve çabasıyla kazandırılmış. Dönemin 1952 yıllarında, MEB tarafından savaş suçu sayılabilecek eser olarak çevrilmesi uygun görülmemiş. Halbuki Wolfgang Borchert kimsenin söyleyemediğini, dile getiremediğini tüm çıplaklığıyla bizlere sunmuş. Tüm kapılar kapalıyken o kendisini kucaklayan, açık olan tek kapının Ölüm olduğunu fark etmiş ve ona sarılmış. Bir Adam diyor, Almanya'ya gelmiş. Haddinden fazla yad ellerde kalmış bir adam. Giderken başka idi dönerken başka. Bir Adam Almanya'ya geliyor ve cadde kan kokuyor, çünkü gerçeği öldürmüşler. Ve bütün kapılar kapalı. Oysa bir adam yalnızca evine gitmek istiyor ama bütün sokaklar karanlık. Yalnız aşağıya gidebilir, yalnız onu kucaklayan ölüme. Bütün nihilizmi, antimilitarizmi, yıkımı, depresyonu, savaş psikolojisini derinden hissedeceğiniz harika bir oyun. Bana bu eseri okumamı öneren Oğuz'a teşekkürü borç bilirim.
Kapıların Dışında
Kapıların DışındaWolfgang Borchert · Can Yayınları · 20216,3bin okunma
·
166 görüntüleme
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Esas önerime güvenip de okuduğun için ben teşekkür ederim. “Hiçbir Tiyatronun Oynamak, Hiçbir Seyircinin Görmek İstemediği Oyun”u okuyarak Borchert’in anısı için sen de saygı duruşunda bulunmuş oldun. Kitapla içine girdiğin düşünce dönüşümleri çok değerli, umarım daha pek çok nitelikli kitapta buluşabiliriz bu şekilde. Keyifli okumalar! 🥳
Tinùviel okurunun profil resmi
🙏🏻🙏🏻🙏🏻
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.