Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

HOŞ HATIRALAR: PARALI ÖDEV İŞİ
Sen bir gergeften oku ruhumun öyküsünü Oyasını göstersin bize gökte turnalar Rıfat Kars isminde bir arkadaşımız vardı. Çokça hareketliydi ve sık sık şehir merkezine giderdi. Yiğit ve güzel bir insandı. Bir gün boya yaptığım esnada yanıma geldi ve nefes nefese "Nurullahcığım, coğrafya ödevim var. Onu yap, sana para vereyim," dedi. Ne kadar vereceğini sordum. "Kaç saatte yaparsın?" dedi. "Ancak iki saatte," dedim. “İki saatte kaç ayakkabı boyuyorsun?" diye sordu. "Yirmi çift," dedim. "Tamam, yirmi çift ayakkabı boya parası veririm. Yeter ki ödevimi yap. Şehre gideceğim ve bu yüzden benim yapma imkânım yok," dedi. O gün için vaktim olmadığını söyledim. "Üç güne kadar yapıp vermen benim için uygundur," deyince anlaştık. Üç gün içerisinde ödevini yapıp verdim ve yirmi çift ayakkabı parası aldım. Birkaç gün geçmedi ki talep arttı. Birçok arkadaşım geldi benzer gerekçeler sıraladılar ve ödevlerini yapmamı istediler. Başladım onların da ödevlerini de yapmaya. Bir taraftan boya yapıyorum, bir taraftan mütalaa saatlerinde ödev yapıyorum. Ödevleri teslim ediyorum. Hem boyacılıktan hem de paralı ödev yapmaktan ötürü bir hayli para kazanıyorum ve götürüp güvenilir öğretmenime teslim ediyorum. Ayrı ayrı veriyorum ama. Bunlar boya parası, bunlar da ödev parası diye sayarak öğretmenime aktarıyorum paraları. Ödev yaptığımı ilk duyduğunda tebessüm etmiş ve yöneticiler duyarsa sana zarar verebilir anlamında uyarılarda bulunmuştu. Sonra da senin suçun yok, yapmayanlar düşünsün diye rahatlatmıştı beni. Bir gün dediler ki: "Okul müdürü Abdurrahman Teber seni çağırıyor." Abdurrahman Teber hocamız bu konuşmayı yaptığımız şu günlerde Ankara'da oturuyor. Bir hayli yaşlandı ama oldukça da dinç şükür. Çok iyi bir yöneticiydi ve kendisini öyle fazlaca belli etmeyen önemli bir liderdi. Yerine göre otoriteyi kullanır, yerine göre duyguyu, sevgiyi... Dengeli, çok da sevilen, İmam Hatip Lisesi'ni her mecrada çok iyi savunan, koruyan ve kollayan, problemlerini çözmeye çalışan biriydi. Hem çok sevdiğimiz hem de ürktüğümüz, ayağımızı denk alalım dediğimiz kıymetli müdürümüzdü. "Abdurrahman Teber çağırıyorsa bir sıkıntı var," diye düşündüm. Kapısını heyecan ve biraz da korku ile çalıp odasından içeri girdim. Pencereden dışarı bakıyordu. "Hocam ben geldim. Nurullah," dedim. "Gel bakayım yanıma," diye işaret etti. Korktum çünkü bunu oldukça sert bir tonda söyledi. Yanına gittim, döndü ve yüzüme kızgınlıkla baktı. Kulağımı tuttu ve sıkmaya başladı. Sıktıkça sıktı. Acıyı damarlarımda hissettim. Canım yandı. Yüzüm kırış kırış oldu ve inledim! "Sen neden başkalarının ödevlerini yapıyorsun? Sen okul birincisi bir öğrencisin. Niye başkalarının ödevlerini yapıyorsun? Onların elleri ve parmakları yok mu? Onlar öğrenci değil mi?" diye öfkeyle sordu. Belli ki başkalarının ödevlerini yapmama canı çok sıkılmıştı. Canım acıyınca kendimi tutamadım ve ödevleri parayla yaptığımı söyledim. "Ne!" dedi ve sesini yükselterek hayretini dışa vurdu: "Nasıl yani? Sen şimdi o ödevleri bir de para alarak mı yapıyorsun?" "Evet, hocam, onların her birinden ödev parası alıyorum. Çünkü kendilerinin yapmaya zamanları yokmuş. Benden istediler, ben de kabul ettim. Yapıp alıyorum paralarını," dedim. Durdu ve bir an düşündü. Sakinleşti. Kızacak gibi yaptı ama kızmadı. Gözlerimin içine baktı ve kahkahalarla güldü. "Yani sen şimdi bütün o ödevlerden de mi para kazanıyorsun. Bre oğlum boyadan kazanıyorsun yetmedi mi ki ödev işine de el attın..." "Hocam ben el atmadım yemin olsun ki. Onlar gelip istediler. Ben de hayır diyemedim," diye karşılık verince bu sefer "Kimlerin ödevlerini yapıyorsun söyle bakalım?" Ödevini yaptığım isimleri birer birer saydım. Camdan dışarı baktı bir süre. Başını salladı, güldü. Kendi kendine bir şeyler fısıldadı. "Hey Allah'ım," dedi. "Şu dünyanın işlerine bak. Neler görüyoruz şu dünyada. Birileri hiç yapmak istemiyor, birileri hepsini yapmaya çalışıyor." İsimlerini saydığım arkadaşların tamamı çok hoş insanlar ve güzel arkadaşlar. Hepsini şu anda bile çok özlüyorum. İyiliksever, vatan millet dostu, fedakâr ve hatır gönül bilen çok iyi insanlar. Ama işte o günkü yerinde duramaz halleriyle ödev yapmaya vakitleri yok. Dışarı gidiyorlar, şehre gidiyorlar, sporla, güreşle uğraşıyorlar, vs. camdan dışarı bakarken bir an bana döndü ve dedi ki: "Ulan zaten bunlar ödev falan yapmazlar. Yap bunların ödevlerini, al paralarını." Müdürümüzden ruhsatı alıp çıkmıştım. Bir daha da kimse benim ödev yapmama karışmadı. Bir yıl boyunca ödev yapamayanların ödevlerini yaparak da para kazandım.
Sayfa 111 - 3. BÖLÜM: FİLİZKitabı okudu
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.