Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Rahip Bahira Kıssası'nın Uydurma Olduğuna Dair
Metin Durumu: Kaynaklar Resulullah’ın dokuz ya da on iki yaşlarında iken gerçekleştiğini ileri sürdükleri bu olayın benzeri bir hâdiseyi daha nakletmektedirler ki o da Resulullah’ın yirmi beş yaşında iken Hz. Hatice adına ticaret yapmak için kölesi Meysere ile Yemen'deki Habeş pazarina ya da Şam'a gitmesidir. Bu rivâyet, Resulullah bir ağacın gölgesinde oturduğunda bir rahib, Meysere'ye “Bu ağacın altında oturan Nebî'den başkası değildir” demesini ve şiddetli sıcakta Resulullah (sav)'i iki meleğin gölgelendirmesini konu etmektedir. Ancak bu rivâyette bir öldürme tehlikesinden da girişiminden bahsedilmemektedir. Bahîrâ olayı Müslüman ve gayr-i Müslim tarihçiler tarafından farklı şekillerde değerlendirilmiştir. Wensinck “Ehl-i kitabın Muhammed'in peygamber olacağını daha evvel bir tesadüf eseri olarak ispat etmek temayülüne” olayı bağlarken; Caetani “Kur'ân'ın muhtelif fikralarını tenvir ve izah maksadı” ile uydurulduğunu söyler. Diğer bir kısım müsteşrik ise olayın doğruluğunu kabul ederek “İslâm Peygamberinin bir din kurma fikrini Bahîrâ'dan aldığı ve dolayısıyla İslâm dininin Hıristiyanlığın bir devamı olduğu, İslâm'ın yeni bir din olmadığı, Hz. Muhammed'in Bahîrâ'dan aldığı direktifler doğ rultusunda hareket ettiğini” iddia etmişlerdir. Müslüman müellifler arasında da bu olay farklı değerlendirmelere tabi tutulmuş, inkârının mümkün olmadığını söyleyenler yanında kısmen doğruluğunu savunanlar da olmuştur. Ancak rivâyetin metnini inceleyecek olursak, rivâyetin kabul edilmesinin oldukça zor olduğu neticesine varabiliriz: a. Metin, Kur'ân nassıyla çelişki içerisindedir. Allah'ın Hz. Peygamber'e hitaben “Sen, bu kitabın sana verileceğini ummazdın” “...Sen Kitab nedir, iman nedir bilmezdin” ayetleri Hz. Peygamberin nübüvvet gelmeden önce, vahye muhatap olacağına dair bir bilgisinin olmadığını gösterir. Ancak rivâyete göre daha çocukken Bahîrâ ona ve çevresine durumu bildirmiş olmaktadır, b. Resulullah’ın ilk vahyi aldığında korku derecesinde şaşırması ve telaşının da rivâyete göre olmaması gerekirdi. c. Kafilede yer alanlar en azından Ebû Tâlib, ileriki yıllarda bu olaydan hiç bahsetmemiş, Resulullah da peygamberliğinin ispati konusunda bu hâdiseden ne davetini kabul etmemekte direnen Ebû Tâlib'e ne de başkalarına bahsetmiştir. d. Mevcut rivâyetler arasında sadece sahabe tabakasına ulaşabilen Taberî (310/922)'nin kaydettiği Ebû Musâ kanalıyla gelen rivâyette yer alan “Ebû Tâlib, Resulü Ebû Bekr ve Bilâl ile beraber geri gönderdi” ifadesi ise Zehebî (748/1347) ve İbn Kesîr (774/1372)'inde belirttiği gibi265 imkânsızdır. Ebû Bekr’in Resulullah (sav)'den en az iki sene daha küçük olduğu ve Bilâl'i de Ebû Bekr’in mebastan sonra satın aldığı gerçeğinden hareketle bunun olanaksızlığı anlaşılacaktır. e. Yine rivayetlerde yer alan bulutun gölgelendirmesi ve Resulullah’ın bir ağacın altına gitmesi de kendi içinde çelişkidir. Şayet bulut gölgelendiriyorsa, niçin Resulullah bir ağacın gölgesine sığınma ihtiyacı hissetsin? Zaten bulutun gölgesi ağacın gölgesini iptal etmektedir. f. Malum olduğu üzere Resulullah gençlik yıllarında Hz. Hatice için ticarî seferlere katılmıştır. Ama hiç birinde Yahudi veya Rum'un Resulullah'a yönelik öldürme teşebbüsü ya da arzuları olmamıştır. 9-12 yaşlarında onun peygamberlik sıfatlarını tanıyıp öldürmeye kalkanların 23-30 yaşlarındaki birinde bu sıfatları daha kolay tanımaları gerekmez mi? g. Rivâyetler arasındaki büyük farklılıklar vardır. Âdeta her bir rivayet farklı bir olay anlatıyormuş gibi, birbirlerinden oldukça farklı anlatımlara sahiptir. Yukarıda sunduğumuz bu veriler haberin mevzû olduğunu hem sened, hem de metin açısından açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Haberin niçin uydurulduğu meselesine gelince, kanaatimizce bu sebep müsteşriklerin iddia etmiş oldukları Kurân'ın bazı kısımlarını açıklama babında ya da Hz. Peygamber'in bi'setinin önceden ehl-i kitap tarafından bilindiğine delil olması için uydurulmuş değildir. Çünkü rivayet dikkatlice incelendiğinde, üzerinde asıl durulan nokta, Bahîrâ'nın onu tanımasından ziyade onun korunmasında gösterdiği çabadır. İlerideki tehlikeyi göstererek Ebû Tâlib'i geri çevirme gayreti, öldürmek için gelenleri engellemesi Rahibin onu tanımasından daha çok vurgulanmıştır. Burada da Hz. Peygamber'in diğer peygamberlerle bir kıyaslanması söz konusudur; Musâ (as) için Firavun tehlikesi vardı. Firavun bir kehanetten dolayı İsrailoğullarında yeni doğan her erkek çocuğun öldürülmesini emretmiş ancak Kurân'da anlatıldığı şekliyle ilahî yardım neticesinde Musâ (as) kurtulmuştur. Musâ (as) için söz konusu olan bu kurtarılma olayı İsa (as) için de İncil'de kaydedilmektedir. Dönemin kralı Herodes, müneccimlerin haberi ile öldürmeye niyetlenmiş, ancak o da başarılı olamamıştır. Peygamberimiz (sav) için böyle bir hâdisenin nakledilmemiş olmasının, Hz. Peygamber'in en üstün Peygamber olduğunu Hıristiyan ve Yahudilere kabul ettirme mücadelesi verenleri zor durumda bıraktığı muhakkaktır. İşte böyle bir rivayet, Hıristiyan ve Yahudilerce yapılan ya da yapılması muhtemel itirazların önüne geçecekti. Dine hizmet gayesi ile haber uydurmayı caiz gören salih, âbid kimselerle, halkı coşturma gayesi güden kıssacıların bu haberin yayılmasında büyük katkıları olduğu bir vak’adır.
Sayfa 73-76
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.