Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

152 syf.
·
Puan vermedi
“Dünyanın en ünlü kadın casusu, Mata Hari.„
Spoiler içerir.* Tarihi ilginç kılan en büyük etkenlerden birisi de, hiç şüphesiz, ülkelerine sonsuz sadıklıkları ile bilinen casuslardır. Bugün, Birinci Dünya Savaşı’nın en ünlü casusu hakkında konuşacağım: Mata Hari’den. Tek sorun, kendisinin ülkesini satmış olmasıydı. Halbuki, ne Almanya kendi vatanıydı ne de kendisi tamı tamına casustu. Hazırsanız, başlayalım, zaten pek de zamanınızı almayacağım. Margaretha Geertruida Zelle, bu olağanüstü kıvraklığa sahip olan casusumuzun asıl ismi. Lakin, Mata Hari lakabını kullanıyor; kendisi camiada bu isimle tanınıyor. İsminin anlamı Malay dilinde ‘şafağın gözü’, Hint dilinde ise ‘şafağın gözbebeği’ anlamına geliyor. Kitabın ilk sayfalarından da anlayacağınız üzere, Doğu hakkında az çok bilgisi var, bu da onu başlarda kurtaran en büyük etken. Fakat öyle bir şey var ki, onun nefesi olduğunu görüyorsunuz: Dans. Dünyanın ne kadar iğrenç bir yer olduğunu, mektup şeklinde ilerleyen ama aslında mektup tarzında yazılmış olduğunu hiçbir şekilde belli etmeyen paragraflardan dahi anlıyoruz. Okul müdürünün kendisine ve diğer kızlara yaptığı o insanlık dışı şeyler ve oralardan kaçıp gidebilmek uğruna evlendiği subayın kendisine neler çektirdiği, insanı gerçekten de utandırıyor ve üzüyor. Hiçbir kadın, insan, bunu hak etmiyor. Fakat ne yazıkki, 2021 yılında olsak bile hala aynı şeylere karşı göğüs geriyor, özgürlüğümüzü elimizde tutmanın savaşını veriyoruz. Bir kızı oluyor fakat kızını hiç görmüyor. Lakin, hep dilinde. Bir oğlu daha oluyor fakat evlerinde çalışan hizmetçi kız tarafından zehirlendiği için ölüyor; onu öldüren kızı da evdeki diğer hizmetçiler öldürüyor. Lakin Mata kıza karşı bir intikam duygusu veya nefret beslemiyor çünkü kızın o ev sınırları içinde ne zorluklar yaşadığını öğreniyor. Hayat işte, ne statüde bulunursak bulunalım, bazen sırf kadın olduğumuz için uğruyoruz bu tür zorbalıklara, aşağılamalara, şiddete... Bütün bunlardan kaçıp gitmek ve içindeki arzuyu yerine getirmek isteyen Mata da bu nedenle yasını pek de uzun tutmuyor. Hayatının kırılma noktası, tam da bu anda ortaya çıkıyor. Eşi ile katıldığı bir baloda, hayatının odak noktası olacak o egzotik dans ile tanışıyor ve bu dansı izlerken kendisinin Tanrı ile yakınlaştığını öne sürüyor. Tam da o gece, bu düşüncenin etkisi içinde iken, bir kadının aşkı uğruna kendisini kalbinden vurmasına tanık oluyor; kadının saniyeler öncesinde kendisine gitmemesi için yalvarmasının hemen ardından. Mata, bunları yaşamak istemiyor. Yaşamak istiyor; ünlü olmak, kendi ayakları üzerinde durmak ve istediği şeyleri gerçekleştirmek istiyor. Kendisi, özgür bir ruha sahip. Bütün bunları yapamaz ise, sonunun o kadın gibi olacağını biliyor ve ertesi gün pılını pırtını toplayıp yeniden Batı’ya ayak basıyor en kısa zamanda da eşinden boşanıyor. Artık önünde pek de bir engel yok, öyle değil mi? Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanların aldığı kararlar hepimizin gözünü korkutur ama hayatlarımızın kırılma noktaları da bu kararları aldığımız anlar değil midir? Bundan sonra, gazetelerin ve moda sayfalarının en güzel köşeleri kendi ismine yer veriyor. Kendisini tanımayan kalmıyor. Öyle ki, Picasso, Oscar Wilde, Modigliani ve daha nice büyük isimler ile etkileşimde bulunuyor. O sayfaları okurken, kendisinin ne kadar şanslı olduğunu içimden geçirmeden edemedim, bir anlığına. Büyük bir Modigliani hayranı olarak ismi geçen paragrafı üç kez okumadım desem, yalan olur. :) Daha sonraları, zamana yenik düştüğünü fark ediyor. Yaşlanıyor, ismi daha başka şekiller ile anılmaya başlanıyor ve yerini başkalarını ile doldurmaya çalışıyor insanlar. Bu durumu, güneşin batışına benzetebiliriz ama Mata, batmak istemiyor. Geceye lüzum olmadığını düşünüp her zaman, her şekilde parlamak istiyor. Tam bu sırada, eline muhteşem bir fırsat geçiyor. Franz adında bir adam çıkıyor karşısına. Kendisini Berlin’e davet ediyor. Sonradan da anlaşıldığı üzere, kendisinden casus olmasını istemek konusunda çekiniyor Franz. Mata da bunu istemiyor. Fransa’ya ve Paris’e duyduğu sevgisine öyle sadık bir kadın ki, H21 kod adı ile Alman casusu olarak tanınsa bile, Fransa ile iletişime geçmeye çalışıp Almanların tüm stratejilerini onlara anlatmaya hazır olduğunu dile getiriyor. Yaptığı hatadan dönmek için, Paris’ine kavuşmak için, İngiltere topraklarından geçmeyi uygun görüyorlar ama bu onun özgürlüğüne mal oluyor. Aylarca, kendisinin ikiyüzlü bir casus olmadığını kanıtlamaya çalışıyor ama bütün bunlar hiçbir işe yaramıyor. İlk defa aşık oluyor hayatından aşkı çıkarmış bu kadın, kimsenin elinde tutmaya cesaret edemeyeceği gönlünü, bir Rus’a kaptırıyor. Bu sefer de kendisini Rus casusu sanıyorlar. Tamamen yanılgılar ile boğuşup dururken ise kendisinden ödün vermiyor. Anlayacağınız üzere, Mata’nın kendine özgü ve özgüvenli davranışları, onun hayatına mal oluyor. Bir zamanlar aşığı olan ama Mata’nın son anda ulaştığı avukat Mösyö Clunet ise onu kurtarmak için oldukça geç kalıyor. Clunet, öne sürülen iddialar ile bir kedinin bile idam edilmeyeceğini söylese bile savaş sırasında ölen insanların yasını tutan halkı yatıştırmak için böyle bir işe giriştiklerini savunuyor. Haksız da değil; boş yere idama sürüklenen birçok kişiyi getirin gözünüz önüne, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Bu kitap bana bir gerçeği yeniden yüzüme çarptı. İnsan, hayatında daima yalnız. Kimse, düşen bir insana, yakınına bile, yardım etme konusunda yeterince cesur değil. Mata umudunu kesmiyor ama, bir zamanlar peşinden ayrılmayan ve kendisine aşık olan onca insanın kendisini aklamak uğruna çabaladığını düşünüyor fakat aylarca yaralarını sardığı Rus sevgilisi bile onu yarı yolda bırakıyor. Mata, en yakınlarının ya da yakın sandıklarının gazabına uğruyor. Yine de, kendisi olmaktan asla ama asla çekinmiyor. İdama giderken bile giyimine dikkat ediyor, başını dik tutuyor ve gözlerini bağlatmıyor. Ölümü bile kendisine yaraşır şekilde oluyor, usul usul düşüyor, olduğu yerde uykuya dalan bir insan gibi bu hayata veda ediyor. Aylar sonra ise, sırf Almanlardan bir miktar para aldığı için zorla idam edilmesini savunan adam, idam ediliyor. Adalet er ya da geç yerini buluyor ama Mata, kızına yaşadıklarını, ardında bıraktığı mektuplar dışında asla anlatamıyor; ona kavuşamıyor. Kendisinin ne kadar casus olduğunu bilemem ama ben, bir hiç uğruna öldürüldüğünü düşünüyorum. Avukatının ve kendisinin yazmış olduğu mektupların derlenerek kitap haline getirilmesi dışında yaptığım araştırmalarda pek de bir artı bilgiye ulaşmış sayılmam. Mata’nın hayatı, karşı konulmazlığı, cesareti, dobralığı ve insanlar üzerindeki gizli otoritesi karşı çıkılamaz olmasına rağmen ölüm de onu her zamanki gibi pençesine çok erken aldı, 41 yaşında iken bu hayata veda etti. Bir hayat kadını ve egzotik dansçı olarak tanınan casus Mata’nın bu zorlu ve çelişkiler dolu hayatını eğer bir de kendisinden dinlemek ister iseniz, kitap sizi çoktan beklemeye başlıyor olacaktır. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Kitaplar ile kalın!
Casus
CasusPaulo Coelho · Can Yayınları · 20165,8bin okunma
··
1.143 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.