Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İrâde, akıl ve bilinç
... irâde, aklı biler, zekâyı keskinleştirir ve bilincin onünü açar. Eğer aklın ve bilincin arkasında irâde yoksa bunların kendilerini geliştirmelerine de imkân yoktur. Arkalarında irâde olmaksızın akıl ve bilinç gelişmemiş iki tembelden başka bir şey değillerdir. Tembel ve ahmak adamların kavrama kabiliyetleri de o nispette zayıftır. Schopenhauer, ıstırap çekmenin ve acı duymanın doğrudan doğruya bilinç durumuyla alâkalı olduğunu, hatta düz orantılı olduğunu iddia eder. Bu konudaki yorumu pek enteresandır; diyor ki filozof: "Zira irâde fenomeni ne kadar çok gelişmişse, acı çekme de o kadar çok belirir. Bitkide henüz duyarlılık yoktur, dolayısıyla acı da yoktur. Hayvan dünyasının en aşağı türlerinde belli belirsiz bir acı çekme vardır; böceklerde bile duyma ve acı çekme yeteneği sınırlıdır. İlk olarak omurgalı hayvanların gelişmiş sinir sistemiyle acı büyük çapta belirmektedir; akıl geliştikçe de gittikçe yükselmektedir. Bilinç yükseldikçe, bilginin kesinleştiği oranda acı da artmaktadır ve insanda en yüksek seviyeye ulaşmaktadır. Bir insan, ne kadar iyi bilirse, ne kadar akıllıysa o kadar çok acısı vardır; dâhi olan adamsa en çok acı çeken adamdır." Schopenhauer aklı ve bilinci geliştiren, irâdenin tehlikelere atılımıdır diyor. Bunda şaşılacak bir yan yok; zira akıl, tilkilerdeki gibi ya tehlikeler karşısında yahut da suçlularda olduğu gibi çaresizlik karşısında gelişir. Ama her halükârda irâdenin iktidarına boyun eğmek ve onun inisiyatifi çerçevesinde hareket etmek mecburiyetinde kalır. Ancak akıl, irâdenin inisiyatifinden çıkmağa yeltendiği zaman işler karışır. İnsan başarılarının temelinde irâde vardır; irâde, istek ve ısrar... Bu noktada Schopenhauer haklı görünüyor; zirâ insanları harekete geçiren, ikna eden ve inandıran derin felsefi fikirler değil, daha çok samimiyet, içtenlik ve irâdedir. Tarihteki bütün büyük fetihlerin ve hareketlerin arkasında güçlü bir irâde yatmaktadır. Ayrıca insanlar genellikle derinlikten değil, bilakis ve maalesef basit, sathi ve anlaşılır olana itibar ederler. Halk her zaman “yüreği” “kafaya” tercih etmiştir. Halkın nazarında “kurnaz”, “bilgiç”, “uyanık”, “açıkgöz” gibi kavramlar , kuşku, nefret ve hor görü ifâde ederler. O yüzden Schopenhauer diyor ki: "Zihnin parlak nitelikleri hayranlık uyandırır; ama hiç bir zaman sevgi uyandırmaz... ve ... bütün dinler, irâde ya da yüreğin üstünlükleri için öte dünyada bir mükâfat vaat etmektedirler, kafa ya da zekânın üstünlükleri içinse hiç bir şey."
Sayfa 139Kitabı okudu
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.