Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Savaşın ve şiddetin yaygın temsilleri aynı anda her yerde olabilme ve kaçınılmazlık özelliğini vurgulamaya eğilimlidir. Ortaokul tarih ders kitaplarından Hollywood'un gişe rekortmenlerine kadar savaşmak insan türünün ortaya çıkışının bile öncesine dayanan, doğuştan gelen ve eski çağlara özgü bir fenomen olarak tasvir edilmiştir. Bir eleştirmenin sözlerinde savaş “insanlığın kendisi kadar ya da ondan daha yaşlı” (Low 1993: 13) olarak tanımlanmıştır. Yine de ne savaş ne de şiddet insanlara doğal yollardan gelmemiştir. Öldürme, ölme ve diğer şiddet eylemleri üzerine on yıllardır yapılan araştırmalar türümüzün şiddet kullanımında iyi olmadığı gibi psikolojik olarak da huzursuz edici olduğunu göstermiştir (Holmes 1985; Grossman 1996; Bourke 2000; Collins 2008). İnsanlar genel olarak şiddet eylemlerinden kaçınmaya eğilimli olmakla kalmaz (çoğu mikro düzeydeki kavgalar kabadayılık taslamaktan öteye geçmez), ayrıca Hobbesçu, herkesin herkese karşı savaşma imgesi de deneysel olarak imkânsızdır (Collins 2008). Şiddetin sıklıkla kaotik, bulaşıcı ve genelde doğaçlama olduğuna dair yaygın kanıya rağmen çoğu şiddet eylemi azımsanamayacak düzeyde bir örgütlenme gerektirir. Üstelik savaşma insanın varolusunun ilkel ve icsel bir özelliği degil, tarih sahnesine oldukca geç çikmiş bir kurumdur.
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.