Kitapta en çok dikkatimi çeken ve beni hem güldürüp hem düşündüren bölüm, Karamanoğlu Mehmet Bey’in zamanda ani bir yolculuk yaparak kendi zamanından 727 yıl ileriye giderek Akmerkez’de kendini bulmasıyla başlayan hikayesi oldu.
Karamanoğlu Mehmet Bey ve yanındakiler şaşkınlıkla çevrelerine bakarak yaşananları anlamlandırmaya çalışırken çevrelerindeki insanların konuştukları dildeki Türkçe ve yabancı dillerin karmakarışık biçimde yer almasından dolayı bu kişilerin Türklerle melezleşmiş bir soy olduğunu düşünür. Ne ironik değil mi? Uzaktan bakınca gerçekten de anlamlı tek açıklama bu olabilir gerçekten de.
Starbucks’ta çalışan Cengiz’i gören Karamanoğlu Mehmet Bey ve arkadaşlarının Türk görmekten duydukları mutluluk Cengiz’in “cappucino, white chocolate mocha, macihato...” listesini saymasıyla son bulur. Kendi ülkemizde kendi insanımıza dilimizde karşılığı olan bu içecekleri yabancı dilde sunmanın saçmalığını düşünmedik mi çoğu zaman biz de?
Daha pek çok güldürüp düşündüren olayı anlattığı diğer hikayeleriyle de keyifli bir kitap denilebilir. Benim en beğendiğim hikaye ise bu bahsettiğim ve aynı zamanda büyük dil sevdalısı yazar Feyza Hepçilingirler’e saygıyla yazılmış olan “Dil’im Dil’im Dildiler”i merak edenler kitabı bulurlarsa bu hikayeyi detaylıca okuyabilirler.