Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

281 syf.
10/10 puan verdi
Colette, 28 Ocak 1873 tarihinde gece saat ona doğru doğmuştur. Doğumu “üç gün iki gece” sürmüş ve dünyaya mosmor vaziyette gelmiştir. Başta ebeler olmak üzere etrafta bulunan herkes onun fazla yaşamayacağına kanaat getirmiştir. Colette’e kendi hayat mücadelesinde hayatının sorumluluğunu üstlenen güçlü, dayanıklı bir kadın olarak karşımıza çıkmasının doğum anındaki direnişine borçlu olduğunu söyleyecektir ilerleyen yıllarında. Colette 20 yaşındayken (1893) kendisinden on dört yaş büyük olan Willy ile evlenmiştir. İlk kocası Paris sosyetesinde tanınan, genç yazarların eserlerini kendi ismiyle yayınlayarak üne kavuşmayı dileyen başarısız bir yazardır. Colette’in 20’li yaşlarda yazdığı Claudine serisini de kendi ismiyle yayınlayarak elde edemeyeceği haksız bir üne kavuşmuştur. Clauine, o tarihe kadar Fransa’da en fazla satış yapan eser olmuştur. Colette’in çağdaşı olan film yönetmeni Sacha Guitry, Colette’in sayesinde eşi Willy’in sahip olduğu ünü tarif etmek için şu ifadeleri kullanır: “Sanırım sadece bir Tanrı bir de Alfred Dreyfus (Willy) kadar ünlü.” 1906 yılında anlaşamadığı eşinden boşanarak Paris’in müzikhollerinde çalışmaya başlamıştır. Boşanma sürecinden sonra 6 yıl boyunca tüm Fransa’yı kapsayan iş turnelerine çıkmıştır. Bu süreç boyunca hem çalışmış hem de roman yazmıştır. “Avare Kadın” romanı da bu turne zamanından kalan bir eseridir. Avare Kadın romanını Fransız Müzikhollerinde sahneye çıkmayı beklediği zaman boşluklarında yazmıştır. Colette, cenaze törenlerinin halka kapalı olmasını savunan, cenaze törenlerinden nefret eden bir kadındır. Bir hastane köşesinde yalnız başına ölmeyi dilemesine rağmen Fransa Cumhuriyetinin kadınlara yapılan devlet cenaze töreni ile defnedilmiştir. 7 Ağustos 1954 tarihinde çoğu kadınlardan oluşan 6 bin kişilik kalabalık bir kitle Colette’in tabutuna eşlik ederek ona olan sevginin büyüklüğünü ortaya koymuşlardır. Avare Kadın kitabını, 1957 yılında Suut Kemal YETKİN ve Lütfi Ay Fransızcadan çevirmişlerdir. Kitap Maarif Matbaası tarafından basılmıştır. Suut Kemal Yetkin Önsözde kitabın asıl isminin “La Vagabonde” olduğunu birebir tercüme edildiği vakit dilimize “Serseri Kadın” olarak çevrileceğini lakin bu ifade ne eserin ruhuna ne de başkaraktere yakışmadığından dolayı “Avare Kadın” başlığını kullandığını belirtmektedir. Colette’in çağdaşı olan Fransız Yazar Remy de Gourmont (1858-1915) kitap üzerine olan düşüncelerinden bazıları şu şekildedir: “…La Vagabonde, bütün bir kadın psikolojisidir. Bu, İstemediğini isteyen, istediği kendisine verilince de artık onu aramayan, hayattan sırf yaşamak gururu ile kendini uzaklaştıran kadının, ezeli taraflarıyla, çırılçıplak ortaya konulmuş hüviyetidir.” 1910 yılının Mayıs-Ekim ayları arasında yazılan “Avare Kadın” romanı, Colette’in kendini bulduğu zamanlara denk gelmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın öncesindeki son huzurlu yıllarda Fransa’da hem çalışarak hem de yazarak yaşamını sürdüren Colette artık boşanmış, özgür bir kadındır. Kitap yazma geleneğinde de değişikliğe giden Colette artık aile kızları, evli kadınları ele almayacak “yalnız ama güçlü kadınlar”ı yazmaya başlayacaktır. Avare Kadın kitabını otobiyografik özellikler taşıyan bir eserdir. Kitabın başkarakteri olan Renee, Colette’in arkadaşıdır. Colette biseksüel olan bir kadındır. Gerçek hayattaki Renee onun duygusal bağ kurduğu ilk lezbiyen kadınlardandır. Roman yazılmadan yaklaşık bir önce Renee hayatını kaybedecektir. Colette de bu eserinin kahramanına onun adını verecektir. Renee Nere yeni bir hayat tarzı inşa etmeye çalışan bir kadındır. Rol yapmak kendi içindeki tutsaklıktan kaçmak için benimsediği bir yoldur. Bir kadının sadece acı çekerek sıradanlıktan kurtulabileceğini savunan bir kadındır. Eşinden ayrıldıktan sonra Müzikhollerde çalışmaya başlayan, paranın ve emeğin önemini idrak etmeye başlayan bir kadındır. Geçmiş yaşantısında Colette gibi erkeklerin ihanetinden çok çeken ve mutsuz bir evlilik geçirdiği için yeni yaşantısında erkeklerden uzak durmakla arzularına boyun eğip yeniden onlara yakınlaşmak arasında gidip gelen bir kadın olarak karşımıza çıkmaktadır. Dönemin Fransa’sında Kadın için gerçek özgürlük faturasının yalnızlık olduğunun bilincinde olan, kadınlar için kişiliğini kaybetmeden aşık olunabileceği konusunda kararsızlık yaşayan ve sürekli yeni aşklar, aşıklar konusunda ürkek davranan “kırılmış” bir kadındır. “Şimdi beni başka işler, başka gaileler bekliyor; en başta geçinmek, jestlerimi, danslarımı, sesimi para ile değiştirmek mecburiyeti var. (…) Kendi emeğimle geçiniyorum, bu bir hakikat.” (32) Bu alıntı eşinden ayrıldığı sürecin ilk zamanlarına işaret etmektedir. Colette kabuk değiştirerek artık erkek elinden para alan bir ev kadını değil, kendi parasını emeği ile kazanan özgür bir kadına doğru ilk ve büyük bir adımı atmış olacaktır. Colette’in kendi hayatında da çok önemli bir konu olan maddi durumun kadınlar için önemini annesi üzerinden verdiği bir örnekle açıklar: "Eğer genç bir kızın serveti veya mesleği yoksa" diye yazar Colette annesinin birinci evliliğiyle ilgili olarak "ve tümüyle ağabeylerinin eline bakıyorsa, dilini tutmaktan, ona sunulan şeyleri kabullenmekten ve Tanrı'ya şükretmekten başka ne gelir elinden?" Renee Nere boşanmış bir kadındır. Döneminin anlayışına göre de Fransız kadınından beklenilen tek şey de iyi bir evlilik yaparak “evinin kadını” olmasıdır. Napolyon anayasası kadınların bir sürü haktan mahrum olmasına neden olmuştur. Fransız kadını 1900’lü yılların başına kadar gece saatlerinde çalışması yasalarla engellenen, 1942’ye kadar da siyasi haklardan mahrum olan, sistem dışına itilen cinstir. Renee, Fransız kadınlarını kıskacı altına alan ataerkil düzendeki evlilik anlayışını da şu şekilde açıklamaktadır: “İnanın bana bir kadın için evlilik Beyefendiyle bütün öteki insanlar arasında meyancılık etmektir. Siz bunu bilmezsiniz, Hamond, siz o kadar az evli kaldınız ki; evlilik, emin olun: "kravatımı bağla... hizmetçiyi kapı dışarı et!... Ayağımın tırnaklarını kes!... Kalk bana papatya çiçeği kaynat!... Bir tenkiye hazırla!..." sözlerini işitmekten. "yeni elbisemi çıkar, bavulumu yerleştir de gideyim, ötekini bulayım"dan ibarettir” (182) Bu evlilik deneyimine rağmen Renee, kendisine aşık olduğunu defalarca kez söyleyen genç aşığı Maxime ile ikinci bir hayat kurabileceğini düşünmüş, mutlu olabileceğini de düşünmüştür. Lakin evlilikte kendi kimliği ile var olamayacağının farkına varacaktır. O dönemin her aşk ilişkisinin evliliğe doğru evirileceğini, müzikhollerde çalışan bir kadını ise hiçbir erkeğin istemeyeceğinin bilincindedir. Para ile ilişkisini çoktan bitirmiş olan Renee, şımarık büyütülmüş her istediğine parası ile erişeceğini düşünen erkeklerle olamayacağını, burjuva hayatına dönerek aynı hataya düşmeyi istememektedir. Her şeye sahip olacağı vaadini veren Maxime’e ise “o benim düşmanım, beni benden çalan yağmacı!” bahçeleri güllerden geçilmeyen muazzam evlerin balkonundan sarkıp günlük hayata karışan insanları izlemeyi en büyük esaret olarak görmektedir. Çünkü hayatın asıl sahipleri sokakta avare avare gezen erkekler ve kadınlardır. Kendi bağımsızlığından ödün vermek yerine büyük aşkından, arzularından vazgeçmeyi seçecektir. Kimsenin kölesi olamayacağını da yaptığı içsel konuşmalarda ifade edecek ve tüm yaşantısını terk edip gidecektir. “Sen, verdiğini sanırken her şeyi alan erkek değil misin? Hayatımı paylaşmaya gelmiştin... Paylaşmaya, evet: kendi payını almaya! Her hareketimi paylaşmaya, her saat düşüncelerimin o gizli mabedine sokulmaya, değil mi? Ben o mabedin kapısını herkese kapadım. Sen iyi kalplisin, en temiz niyetlerle beni mesut etmek istiyordun, çünkü beni her şeyden mahrum, yapayalnız görmüştün. Ama fakir bir kadının gururunu hesaba katmadın: yeryüzünün en güzel memleketlerini, senin sevda dolu bakışlarımda küçülmüş olarak, görmeyi reddediyorum. Saadet? Yalnız saadeti, artık bana yeter mi sanıyorsun?... Hayata değer veren sadece saadet değildir. Gözlerimi bu adi sabah ışığıyla aydınlatmak istiyordun, çünkü karanlık içindeyim diye bana acıyordun. İstersen öyle belki: dışarıdan görülen bir oda gibi karanlık. Loş, ama karanlık değil. Loş ve her an uyanık bir hüznün ihtimamlarıyla süslü; alaca baykuş gibi, ipek tüylü fare gibi, kelebek güvenin kanadı gibi gümüşlü, alacakaranlık. Loş, insanın yüreğini paralayan bir hatıranın kızıl gölgeleri içinde loş... Ama sen artık yanında teessür duymaya bile hakkım olmayan bir insansın”
Avare Kadın
Avare KadınColette · Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları · 195736 okunma
··
736 görüntüleme
Psyche okurunun profil resmi
Yanlış hatırlamıyorsam daha önce de incelemiştin kitabı, çok güzeldi. Yeniden okuduğunu gördüğümde sanırım 4. kez demiştim. 40 defa da okunur. Burada eş zamanlı biyografisini de okuduğun için daha çok kanıtlara dayanan bir inceleme varken diğeri Ahmet Cemal'in başucundan ayırmadığını belirttiğin ve Adem Yüce'nin de bu kitabı tadıp beğendiği ve onu içine katacağının habercisi olan bir incelemeydi. (inceleme yoksa da ben yorumlarını takip ettiğim için bunları kafamda birleştirdim, bilemiyorum. ) Varsayımdan yola çıkarak ikisi çok farklı bana göre, ilki tanışma, bu ise gerçekten Colette'i tanımak, onunla aynı zamanı yaşamak gibi. Doğumun zor oluşuyla kendini doğurmanın da zor oluşu arasında bir bağ kurmadan edemem. Colette büyük önemli bir örnek, hem Edebiyattaki anlatıcılığı, betinimlemeleri için hem de kadın özgürlüğünde giyiminden saç kesime kadar detaylandırlıabilecek, genel itibariyle özgür bir yaşam için. Onu seviyorum, çok. Bu incelemeye ne denir ki...
Adem okurunun profil resmi
Katkın için çok teşekkür ederim. 🌺 3. Defa okudum. :) Evet ilk kez de incelemiştim. Dediğin gibi Ahmet Cemal'in katkısıyla keşfettiğimi belirttiğim bir incelemeydi. Aradan epey zaman geçti. Colette'e daha fazla eğildik bu süreç içinde. Biyografisi de çok detaylı.. incelemede sadece birkaç noktaya dokundum. Keşke birden fazla inceleme kaydetme şansımız olsaydı. Ama öyle bir imkan olmadığında daha derli toplu bir inceleme paylaşmak istedim. :))
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.