Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

"Bu Kabil kıssasına bambaşka bir açıdan da bakılabilir. Bize bu konuda öğretilenlerin çoğu kuşkusuz doğru ve gerçek şeyler; ne var ki öğretmenlerin yaptığından daha değişik biçimde ele alınabilir hepsi, o zaman bunların çok daha yerinde bir anlam kazandığı görülür. Örneğin bize öğretilen biçimiyle Kabil ve alnındaki nişan kıssası pek de inandırıcı değil. Sen de öyle düşünmüyor musun? Bir insanın bir kavgada kardeşini öldürmesi olmayacak bir şey değil kuşkusuz. Ayrıca bu katil kardeşin sonradan korkuya kapılıp biraz yola gelir gibi olmasının da akıl almayacak yanı yok. Gelgelelim, kendisini koruyacak ve başkalarının yüreğine korku salacak bir nişanla donatılması, yani ödlekliğinin ödüllendirilmesi doğrusu pek tuhaf." "Öyle tabii," dedim ilgiyle; konu beni sarmaya başlamıştı. “Peki ama kıssa başka türlü nasıl yorumlanabilir?" Demian omzuma vurdu yeniden. "Çok basit! Habil’in öldürülmesinden önce var olan ve kıssanın başlangıç bölümü sayılacak şey nişanın ta kendisiydi. Ortada bir adam, bu adamın yüzünde de bir nişan vardı, başkalarını korkutan bir nişan. Kimse ona el sürmeyi göze alamıyor, adamın kendisi olsun, çocukları olsun, bu nişan başkalarında saygı uyandırıyordu. Belki de, hatta kesinlikle denebilir ki, adamın alnında gerçek bir nişan, öyle postanelerdeki damga gibi alna vurulmuş bir damga yoktu çünkü böyle kaba bir şeyle pek karşılaşılmaz hayatta. Akla daha yakını, yüzde pek algılanamayan korkutucu bir şeyin, gözlerde insanın alışık olduğundan daha üstün bir zekâ ve cesaret belirtisinin seziliyor olmasıydı. Öyle bir adamdı ki bu, otorite sahibiydi, herkes kendisinden çekiniyordu. Alnında bir 'nişanı’ vardı çünkü. Herkes istediği gibi yorumlayabilirdi bunu ve 'insan' da kendisi için rahat olan, kendisini haklı gösteren yorumu seçer hep. Kabil'in çocuklarından herkes korkuyordu çünkü bir 'nişanları' vardı. Senin anlayacağın, nişana gerçekte bir üstünlük belirtisi değil, bunun tersi bir gözle bakılıyordu. Söz konusu nişanı taşıyanların korkunç kimseler olduğu söyleniyordu; gerçekten de öyleydiler hani. Cesaret ve karakter sahibi kişiler, başkalarına her zaman pek korkutucu görünür çünkü; korkusuz ve korkutucu insanların soyundan gelen kişilerin ortalıkta dolaşması ise pek hoşa gidecek şey değildi, dolayısıyla bu soya bir lakap yakıştırılıp bir kıssa düzüldü; böylece yapılanların öcü alınmak, çekilen korkuların acısı biraz olsun bu yoldan çıkarılmak istendi. Bilmem, anlıyor musun beni?" "Anlıyorum -yani- o zaman Kabil hiç de kötü biri değildi? Tevrat'taki kıssanın da aslı yoktu?" Hem evet hem hayır. Böyle eski ama çok eski kıssaların hepsi gerçektir; ne var ki doğru dürüst kayda geçirilmemiş ve yorumlanmamıştır. Sözün kısası, bana sorarsan Kabil yaman biriydi, sırf kendisinden korkulduğu için hakkında böyle bir kıssa düzülmüştü. Kıssa tamamen söylentiydi, insanların sağda solda ettiği boşboğazlıklardan biriydi. Öte yandan Kabil ile çocuklarının gerçekten bir çeşit nişan taşıması, başka kişilere benzememeleri bakımından da düpedüz gerçek bir kıssadır." Ben çok şaşırmıştım. "Peki öldürme olayının da gerçeklik taşımadığına mı inanıyorsun?" diye sordum heyecanla. "Hayır, inanıyorum. Kesinlikle gerçek bu. Güçlü bir kişi güçsüz birini öldürmüştü. Öldürdüğü kişinin sahiden kardeşi olduğu konusunda kuşku duyulabilir. Ama bu o kadar önemli değil, sonuçta bütün insanlar kardeştir. Diyeceğim, güçlü bir insan güçsüz bir insanı vurup öldürdü. Belki yiğitçe bir eylemdi bu, belki değil. Ama surası kesin ki olaydan sonra güçsüz kişilerin yüreğini korku sardı, durumdan acı acı yakınmaya başladılar. 'Peki, ne diye siz de tutup onu öldürmüyorsunuz?’ diye sorulduğu zaman, 'Korkak kişileriz, onun için' demediler de, 'Nasıl öldürebiliriz? Bir nişanı var. Tanrı kendisini bir nişanla donattı.' yanıtını verdiler. İşte aşağı yukarı böyle doğmuş olacak bu uydurma kıssa. Şey, seni yolundan alıkoydum galiba. Haydi hoşça kal!" Demian, Eski Sokak'a saparak beni yalnız bırakmıştı. Şaşkına dönmüştüm, hiç bu kadar şaşırdığımı anımsamıyordum. O gider gitmez, bütün söyledikleri gözüme düpedüz inanılmaz göründü! Kabil soylu bir insandı demek, Habil ise ödleğin biri! Kabil’in nişanı bir üstünlük belirtisiydi, öyle mi? Saçmaydı, küfürden ve dinsizlikten başka bir şey değildi bu! O zaman Tanrı Baba'nın davranışına ne demeliydi? Öyle ya Tanrı Baba Habil'in adağını kabul etmiş, onu sevdiğini söylememiş miydi? Yo yo, zırva şeylerdi hepsi. ... O gün eve gidince Habil ve Kabil kıssasını Tevrat'ta yazılı şekliyle baştan sona bir kez daha okumuştum, kısa ve açıktı kıssa, Demian gibi altında değişik ve gizli bir anlam aramaya kalkmak deliliğin ta kendisiydi. O zaman bir başkasını öldüren herkes, kendini Tanrı'nın sevgili kulu diye gösterebilirdi! Yoo yoo, saçmaydı!
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.