Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Geçip Gitmek Üstüne
”Zerdüşt, böyle sayısız halkın ve şehrin arasından yavaş yavaş dolanarak, kendi dağına ve mağarasına döndü, dolambaçlı yollardan. Gel gör ki, kendisini ansızın büyük şehrin girişinde buldu: ama burada kollarını açmış, ağzı köpük içinde bir deli önüne fırladı ve yolunu kesti. Ama bu deli, halkın “Zerdüşt’ün maymunu” dediği kişiydi: çünkü Zerdüşt’ün konuşma ve söyleyiş biçiminden bir şeyler kapmıştı ve belli ki Zerdüşt’ün bilgelik hazinesinden ödünç almayı da seviyordu. Bu deli şöyle konuştu Zerdüşt’le: Ey Zerdüşt, burası büyük şehirdir; burada bir şey bulamazsın ve her şeyi kaybedersin sen. Neden bu çamurdan yürümek istiyorsun? Ayaklarına acısana! En iyisi şehrin kapısına tükür de – geri dön! Burası bir cehennemdir münzevi-düşünceler için: burada büyük düşünceler diri diri haşlanır ve ufalıncaya kadar pişirilir. Burada çürüyüp gider tüm büyük duygular: burada sadece kuru kemik gibi kalmış duygular takırdar! Tin mezbahalarından ve mutfaklarından gelen kokuyu duymuyor musun? Bu şehirde boğazlanmış tinlerin dumanı tütmüyor mu? Ruhların gevşek, kirli paçavralar gibi asıldığını görmüyor musun? – Bir de gazete yapıyorlar bu paçavralardan! Tinin burada bir sözcük oyunu hâline geldiğini duymuyor musun? İğrenç sözcük-bulaşığı kusuyor tini – Ve bir de gazete yapıyorlar bu sözcük-bulaşığından. Birbirlerini kovalıyorlar ama bilmiyorlar nereye? Birbirlerini kızıştırıyorlar ama bilmiyorlar neden? Tenekeleriyle tangırdıyor, altınlarıyla şıngırdıyorlar. Üşüyorlar ve yanık sularda ısınmaya çalışıyorlar; kızışıyorlar ve donmuş tinlerde serinlemeye çalışıyorlar; hepsi muzdarip ve müptela olmuştur kamuoylarından. Tüm zevklerin ve günahların yuvasıdır burası; ama erdemliler de vardır burada, usta işi, işe yarar sayısız erdem vardır: – Çok sayıda usta işi erdem vardır, kalem tutan parmakları ve oturmaya ve beklemeye dayanıklı kaba etleri olan; küçük göğüs yıldızlarıyla ve altları yastıklarla desteklenmiş, makatsız kız evlatlarla kutsanmıştır bunlar. Burada dindarlık çoktur ve tanrının sürüleri önünde bol bol salya-yalayıcılık ve yaltakçılık da vardır. ‘Yukarıdan’ aşağıya damlar yıldız ve inayetli salya; yukarıyı özler her yıldızsız göğüs. Ayın kendi sarayı vardır ve sarayın da ayran budalaları vardır: ama saraydan aldığı her şeye dua eder bu dilenci halk ve her türlü usta işi dilencilik-erdemi. ‘Hizmet ediyorum, hizmet ediyorsun, hizmet ediyoruz’ – böyle dua eder bütün usta işi erdemler hükümdarlarına: sonunda hak ettiği yıldız dar göğsüne konsun diye! Oysa Ay dünyevi olan her şeyin çevresinde döner; hükümdar da en-dünyevi olanın çevresinde dolanır işte böyle –: buysa tüccarların altınlarıdır işte. Sürülerin tanrısı külçe altınların tanrısı değildir; hükümdar düşünür, oysa tüccar – güder! İçindeki ışıklı, güçlü ve iyi olan her şeyin adına, Zerdüşt! Tükür bu tüccarların şehrine ve geri dön! Burada çürük, ılık ve köpüklü bir kan akar tüm damarlarda; tükür bütün rezilliklerin bir arada köpürdüğü büyük bir çöplük olan bu büyük şehre! Tükür bastırılmış ruhların ve dar göğüslerin, alaycı gözlerin, yapışkan parmakların şehrine – – yapışkanların, utanmazların, kalem oynatanlarla laf ebelerinin, azgın hırslıların şehrine: – Ne kadar çürümüş, kokuşmuş, şehvetli, karanlık, vıcık vıcık, irinli, entrikacı varsa, hepsinin bir araya toplandığı bu şehre: – tükür bu büyük şehre de geri dön!– Ama Zerdüşt ağzı köpüren delinin sözünü burada kesti ve ağzını kapattı; “Yeter artık! – diye bağırdı Zerdüşt. – Çoktandır tiksindiriyor beni konuşman ve karakterin! Madem öyle, neden uzun süredir bu bataklıkta oturdun da, kendin de bir kurbağaya dönüştün? Senin damarlarında da çürük, köpüklü bir bataklık kanı dolaşmıyor mu, kurbağa gibi ötmeyi ve küfretmeyi öğrenmeni sağlayan? Neden gitmedin ormana? Ya da işlemedin toprağı? Denizde bol bol yeşil ada yok mu? Aşağılıyorum senin aşağılamanı; eğer beni uyarıyorsan, – neden uyarmadın kendi kendini? Sadece sevgiden havalanır benim aşağılamam ve benim uyarıcı kuşum: bataklıktan değil! – Benim maymunum diyorlar sana, ağzı köpüklü deli seni; böğüren domuzum derim ben sana, – böğürmelerinle öldürüyorsun deliliğe övgümü de. Seni ilk defa böğürten neydi peki? Kimsenin sana yeterince yaltaklanmaması: – bu yüzden oturdun bu çöplükte, uzun uzun böğürmek için bahanen olsun diye, – bol bol intikam alacak bahanen olsun diye! Tüm bu köpürmelerin intikamdan, kibirli deli, çözdüm senin sırrını! Ancak, senin deli-sözün zarar veriyor bana, haklı olsan bile! Ve Zerdüşt’ün sözü yüz kere haklı olsaydı bile; benim sözümle her zaman – haksızlık yaparsın sen!” Böyle söyledi Zerdüşt; sonra büyük şehre bakıp iç çekti ve uzun süre sustu. Sonunda şöyle konuştu: Sadece bu deli değil, bu büyük şehir de tiksindiriyor beni. İkisinin de ne iyileşecek, ne de kötüleşecek bir yanı var. Yazık bu büyük şehre! – İsterdim ki göreyim onu yanıp tutuşturan alevleri! Çünkü böyle alevler gelmelidir büyük öğleden önce. Ama bunun da bir zamanı ve kendi kaderi var. Sana da veda ederken şunu öğreteyim deli: artık sevemediğin yerin – önünden geçip gitmeli! – Böyle söyledi Zerdüşt ve delinin ve şehrin önünden geçip gitti.”
·
133 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.