Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

392 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Uzun bir zaman sonra tekrardan elime aldım Devlet’i, zira klasikler hayatımızın farklı dönemlerinde bize göz kırparlar. Binaenaleyh, Devlet, okunmuş olsa dahi sık sık yeniden okunmaya değer, zira dünya gibi hep yeniden anlaşılmak isteyen bir kitaptır. Devlet’te Platon, insanlara bütün duygu ve düşüncelerinin, bütün sevgi ve öfkelerinin, şüphe ve hayallerinin özetini veriyor. En iyi devletin bir ütopya olduğunu biliyor elbet, biliyor ama, kurulsun kurulmasın, herkesin böyle bir devlete, yani en doğruya yönelmekle insan olacağına inanıyor. Herkes böyle bir devleti varsayıp onun kanunlarına göre yaşasın, diyor. Bu noktada şunu belirtmek gerekir ki, bütün diyaloglarda olduğu gibi, Devlet’te de hangi düşüncelerin nereye kadarının Sokrates’ten geldiğini bilemeyiz. Platon ve Sokrates, bir potada eriyip birbirine karışmış, kaynaşmış gibidir. Elbette eserde konuşan Sokrates, Platon’un tanıttığı, dilediği gibi konuşturduğu Sokrates’tir aslında. Bir yandan da, nasıl ki bir resim modeline ne kadar benzerse benzesin, resmi yapanın eseri ise, bir filozof olarak Platon’un da Sokrates’in eseri olduğu su götürmez bir gerçektir. Yani diyebiliriz ki, Devlet eserinin babası Sokrates, anası Platon’dur. Eserin yazıldığı dönemde, Atina’da demokrasi ile felsefenin sarmaş dolaş olduğu, ya da birbirini didiklediği yıllarda sofistler arasında iki düşünce çatışıyordu: Bunlardan birine göre, insanlar doğuştan iyi ve eşittirler; toplumun kötü düzeni onları bozuyor; güçlüler güçsüzleri eziyor; kanunlar güçlülerin elinde güçsüzlere karşı bir silah oluyor. Öteki düşünceye göreyse, insanlar doğuştan ne iyi ne de eşittirler. Yalnız güçlü ve güçsüzler vardır; güçlünün güçsüzü yönetmesi, ezmesi tabiat gereğidir ve doğrudur. İşte, Platon’un Devlet diyaloğunun kaynağı bu iki düşüncenin çatışmasıdır. Sokrates açıkça hiçbirini desteklemiş değildi. O, devletin başına en akıllıların gelmesini istemiş, nerede olursa olsun, yalnız akla uygun olanı aramıştır. Doğru olanın ne olduğu arayışı temel dürtü olmuş, doğruluğun ne olduğu bilinmedikçe iyi olanın da ne olduğunun bilinemeyeceği argümanı sunulmuştur. Bu noktada da, daha büyük olan bir şeyde doğruluğun daha büyük ölçüde var olacağı belirtilerek, onu orada görmenin daha kolay olacağı ifade edilmiştir. Böylece aslında insan için doğruluk arayışında olan düşünürlerimiz, doğru bir devlet ideası oluşturmak suretiyle doğru insanı da bulacaklarını düşünerek diyalektiklerini bu doğrultuda geliştirmişlerdir. Bütün bu diyalektik süreç de kavrama olgusunu görme olgusuna nazaran ön plana çıkarmıştır. Descartes’ın: ‘Düşünüyorum, öyleyse varım’ sözü Platon’un Devlet’te düşünülen, kavranan dünyayı, görülen dünyadan daha gerçek sayarken söylediklerinin bir özeti gibidir. Şunu belirtmek gerekir ki, eseri okurken bazı savlar ütopik yahut doğruluktan uzak gelebilmektedir. Lakin eserin yazıldığı dönemin toplumsal yaşantısı, hakim düşünceleri gibi parametreler göz önüne alındığında, anakronizme düşmeden yorum yapmamızın gerekliliği hemen göze çarpar ve aslında dönemine nazaran radikal ve yapıcı bir yeniden inşacı eleştiri hüviyeti kendisini hissettirir. Binaenaleyh, eserin yazıldığı dönemden itibaren genellikle başvurulan bir eser olması, interdisiplinel bir hüviyeti olması hasebiyle de siyaset bilimi, sosyoloji, felsefe gibi birçok alanda temel inceleme metalarından olması eserin önemi ve değerini kanıtlar niteliktedir. Eserdeki idealizasyonda, ideal devlet bir beden olarak tasvir edilerek, ideal devletteki doğruluğun her parçanın -bireyin, organın- kendi işini yapması olduğu belirtilmiş, buna paralel olarak toplumsal bütünleşmede artı ürün olgusunun önemi de vurgulanmıştır. Bu mezkur bedenin parçalarının, yani insanların hangi işleri yapacağı konusunda da, insanların mayası ne ise o minvalde iş görmeleri gerektiği düşüncesi mevcuttur. Bu maya, salt bir kast sistemi gibi babadan oğula geçen ve hiç değişmeyen bir özellik olarak belirtilmemiş, elbette babadan doğan çocukların babaya benzeyeceği düşüncesi ileri sürülmekle beraber, altın mayalıdan tunç mayalının, tunç mayalıdan da altın mayalının dünyaya gelebileceği belirtilmiştir. Toplumsal yaşam da, geleneksel aile çerçevesinin dışına çıkarılarak, adeta bütün devleti tek bir aile haline getiren bir ortaklık içerisinde idealleştirilmiştir. Özel mülkiyet mefhumu da ortak yaşam idealine binaen dönüştürülmüştür. Bütün bunların yanında, toplumun üzerinde de, devletin doğruluğunu kaim kılacak küçük bir bilgin topluluğu uygun görülmüştür. Bütün bunların yanında, elbette bu denli temel bir eserin çevirisi de bir hayli önem arzeder. Nitekim çevirmenler de bunun farkında ve bu durumu önsözde dile getirmişler. Zira eseri çevirmek bile, salt olarak eser ile okuyucu arasına girmek demektir. Çeviri ister istemez bir eserin anlamını sınırlandırmadır. Çeviren ne kadar titiz de olsa okuyucuya eserin süzgeçten geçmiş bir halini verir. İtalyanların ‘Traduttore tradittore’ sözü bu bağlamda vecizdir, çevirmen haindir derler. Bizim çevirmenlerimiz de ellerinden geldiği kadar Platon’un havasına girmeye , deyişine ermeye, Platonca konuşmaya çalışmışlardır. Rahat bir Türkçe ile, okuyucuya hitap edecek hüviyette bir çalışma ortaya koymuşlar ve terimlerin Türkçe karşılıklarını seçerken ince eleyip sık dokumuşlar diyebiliriz. Kullanılan kelimeler ve kritik kavramlar eser boyunca hiç falso vermeyerek anlamsal bütünlüğü yakalamamızda önemli bir kolaylık sağlamaktadırlar. Sokrates’in ölümü vaktinden önce öten horozun ölümü gibidir. Ölmek, onun düşüncesinin kaçınılmaz sonucuydu. Bir bakıma da en büyük eseri ölümüdür. Ve bu vaktinden önce öten horozun ilerici, her devirde insanın diyalektik düşünüşüne katkıda bulunabilecek diyaloglarını sizlere şiddetle tavsiye ediyorum efendim.
Devlet
DevletPlaton (Eflatun) · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201926,8bin okunma
·
155 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.