Hayat, ayrılığı ömür geçiyor.
Boğazda düğümleniyor yollar.
İstasyonlardan gönül yaşı damlıyor
Her bilet alındığında İstanbul'a.
Kapı eşiğinde bir çift ayakkabı şimdi hüzün
Bir araba kornası uzaklara sevdalı
Ya da ne bileyim bir bacanın vefatı.
Şu doludizgin atları sevdim de
Uzaklara gönlüm, oldu bitti yaralı.
Bazen bir sesi alıyorlar benden
Bir nefesi, eli, gözleri...
Bazen bir yüreği.
Sanki gelişler hep gidişlere gebe.
Sanki hayat, küs sevinçlere.
Göğe değen binalar,
Kimsesiz kalabalıklar
Ve kalabalık yalnızlıklar
Çok tanıdıklar.
Kafesi sevmeye mi başladı kuşlar?
Yol gözlemeyi bıraktı mı bulutlar?
Bir hâller olmuş kavuşmaklara.
Ya yollar kesilmiş gönül ipiyle
Ya rüzgar savurmuş uzaklara.
Şimdi bakıyorum da
Odun kalmamış kapı yanında
Balkondaki çiçekler küsmüş hayata
Pencereler yine boyanmış beyaza
Bir ayrılıklar olmuş buraya.
Bir türlü sevemedim şu hoşçakalları
Hoşçakal diyorsam
Hoşça kal diyorumdur.
Kal, gitme.
Gidişler...
İpi kaçan uçurtmalar...
Gelir mi geri?
Ya kavuşur sevdalı olduğu semaya
Ya döner de
Takılır soğuk bir bacaya.
Dönüşler...
Sanki bir soluk.
Ama öyle işte, soluk...
Bir bilet İstanbul'a
Bir gönül yaşı daha
Durdur treni
Binecek var.
Vakit geldi.
Kuş kafesi sevdi.
Bacalar soğuk
Ve sıcak olmayacak
Trenlerin bacası soğumadıkça
Bekleyin.
Geliyorum ayrılıkların çocuğu vuslata
Sonra yine gideceğim
Hayat bu
Hep ayrılığı ömür geçecek
İstasyona bir tren gelecek
Bir gönül yaşı düşecek
Ve ben yine geleceğim
Gidişe geleceğim
Kafese...
Bırakacağım ipini uçurtmanın
Hoşçakal diyeceğim
Bu sefer hakikat makamında
Sonra beyaz perdelere gülümseyeceğim
Bacalar sıcak olsa da o gün
Ben yine de gideceğim
Doludizgin atlarla
Uzaklara...
Atları sevdim de
Şu uzaklara hep kırgın yüreğim
Ama olsun
Hayat ayrılığı ömür geçiyor.
Bir soluk alır
Dönerim ayrılığı vuslat geçince
Belki de kavuşurum gökyüzüne
Soğuk bacaları görmeyeyim de.
Mina