Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Milletleri ikbâle de izmihlâle de götüren onlarındevamlı olarak gelişmeleridir. Bir milletin gelişmesi onun saadetini temin ettiği gibi felâketine de sebep olabilir. Milletlerimizin İslâm'dan uzaklaşmasına sebep olan gelişme de kendisi için meş’um olmuştur. Bu inkâr edilemez. Ayrıca edindiğimiz yeni zihniyet de eskisinden pek aşağıdadır. Gerçi bu basitliğini «henüz tekâmül edecek vakit bulamadığına» yani «kâfi derecede İslâm’dan uzaklaşamadığına» verenler vardır. Lâkin yeni kabul ettiğimiz telâkkiler eskisinden üstün olsa idi, bu iddia müdafaa edilebilirdi, ama şimdi bundan mahrumdur. Bırakmakta olduğumuz İslâm ahlâkı ve yaşayışı, kabulüne çalıştığımız ahlâk ve yaşayışa her bakımdan ve itiraz kabul etmez şekilde üstündür. Bu hususta, Garplılaşma taraftarlarının iddiaları ciddiyetten uzaktır. Dolayısiyle gelecekteki saadetimiz adına, içinde bulunduğumuz hatalardankurtulmamız, yani İslâmî değerlere gücümüzün yettiği kadar sarılmamız icab eder. Zira o esaslardan üstün olmak bir yana, onların yerini tutmak bile düşünülemez. Milletlerin ilerlemesinde en mühim âmil, fikir adamları, bilgin ve aydın tabakalar ile umumî efkârı idare edenlerdir. Toplumu hayra ve hakikate giden yolda ilerletmek bunların vazifesidir. O halde İslâmî değerleri gözden düşürmeye ve unutturmaya çalışacaklarına, aksine iyice öğretmeye çalışmak ilk işleri olmalıdır. Bunların en birinci vazifeleri bütün bilgi ve zekâlarını, İslâm'a ait inanç, ahlâk ve cemiyet nizamlarını, hakiki mahiyeti ile, delillerle ve açık olarak kurmaya hasretmektir. Bu ise, o nizamları ilme yakışır bir tarafsızlıkla, akıl ve hikmet dairesinde izah ve mukayese edip, haklarında hükümler vermekle olur.Böylece ferde İslâmî esaslardan doğan ahlâkî, içtimâî ve siyâsî ne gibi vazifelerle mükellef olduğu anlatılmalıdır. Bizim siyâsî ve içtimâî haklarımız ve vazifelerimiz nelerden ibarettir? Bunu bilmek için, her şeyden önce şunu anlamalıyız ki: İslâm cemiyeti insanlar arasındaki hürriyet, adalet ve yardımlaşma gibi temel esaslar üzerine kurulmuştur. Bu sebeple ferdin içtimâî ve siyâsî bütün faaliyetlerini: «Bu hürriyet, adalet ve yardımlaşmadan doğan ve ahlâkî, ruhî, içtimâî ve siyâsî bütün olgunlukları ihtiva eden bir gâyeye mümkün olduğu kadar yaklaşmaya çalışmaktır» diye özetleyebiliriz. Şunu da bilmeliyiz ki fertler, kurdukları içtimaî hayata göre bir siyâsî idareyi kabule mecbur olurlar. İslâmî hak ve vazifeler halka öğretildiği zaman, herkes anlayacaktır ki: Kendisinin içtimâî vazifesi,sahip olduğu kabiliyetleri tam bir hürriyet içinde geliştirip tatbik ederek, ahlâk ve ruh seviyesini, beşikten mezara kadar daimî olarak yükseltip kendisini olgunlaştırmasıdır. Her fert öğrenecek ki: Kendi hürriyet ve saadetinin derecesi, yine kendi ahlâkî ve manevî kıymeti kadar olur. Hürriyet, «gelişme ve saadet» demektir. İnsan başkalarının hürriyet ve saadetine hürmet etmedikçe, hür ve mes’ud olamaz. O halde İslâmî yardımlaşma, gelişme ve saadetin mühim bir şartıdır; hem de doğrudan doğruya neticesi bulunduğu hürriyet kadar mühim bir şartıdır. Kendilerine emanet edilen genç ruhları sağlam bir ahlâk, yüksek bir gâye vererek yetiştirmek ve gelecek nesilleri teşkil etmek vazifesini üzerlerine alanlar, memleketlerine karşı yüklendikleri pek büyük mes’uliyetin derecesini hakkıyle takdir etmelidirler.
48 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.