Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Neden Sadece Sahabenin Uygulamaları Sünnet Oluyor?
Görülüyor ki sahabe ileri gelenleri, özellikle de onlardan kümranlığı elinde tutan halifeler, zamanın şartlarını ve ümmetin maslahatını göz önüne alarak birtakım yeni sünnetlerin tatbikçisi olmuşlardır. Elbette burada, “Nasıl oluyor da bunlar, Peygamber Sünneti'ne rağmen, kendilerince birtakım sünnetler icad edip, onları uygulamaya koyabiliyorlar?” sorusu gibi pek çok soru insanın aklına gelebilir. Adına “sünnet” (sahabe sünneti) denilen bu kabil yeni uygulamalar, özellikle Peygamber Sünneti’ne aykırı bid'atler olarak düşünülemez mi? Eğer “Ehl-i Sünnet” olmanın özelliği, Kitap ve Sünnet'e bağlı kalmak ve Din'de bir yeniliğe gitmemek ise, o zaman bunların yaptığı nedir? Yok eğer, “Ehl-i Sünnet” olabilmenin yolu, Peygamberî Sünnet'in sadece lafzına bağlı kalarak değil; aksine onun hikmet ve maslahata dayalı yönünü bulup böyle bir yöntemi kabul etmek ve onu bu şekilde yaşatmak ise, bunu, sadece sahabeye (ve hatta tabiîne) hasretmenin anlamı nedir? Onların bu farklı uygulamaları birer “güzel sünnet" (sünnet-i hasene ve hatta bid'at-ı hasene) olarak görülüp daha sonraki mezhep âlimleri tarafından bu şekilde kabul edilip benimsenirken; buna karşılık daha sonraki Müslümanların güzel olabilecek uygulamaları (sünnetleri) niçin “bid'at” olarak kabul görmektedir? Bu, “Ehl-i Sünnet'in -böyle düşünmeyenler hariç - bir çelişkisi değil midir? Biz meseleyi, Ehl-i Sünnet'in tanım ve tespitini yaparken daha ayrıntılı bir şekilde ele alacağımızdan, işin bu yönünü, şimdilik daha fazla uzatmak istemiyoruz. Ancak şu bir gerçek ki, Ehl-i Sünnet'in oluşumunda bu gibi sahabe sünnetlerinin, özellikle de onlardan iktidarı elinde bulunduran halifelerin uygulamalarının tesiri büyüktür. Çünkü Kur'an ve Sünnet dışında bu kabil sahabî sünnetlerine uymak ve onları günümüze kadar yaşatmak düşüncesi, en çok Ehl-i Sünnet'in belirleyici vasfı olmuştur. Oysaki Mu'tezile gibi diğer bazı mezhepler, kendileri gibi insan olmaları hasebiyle, sahabe uygulamalarını, uyulması zorunlu sünnetler olarak görmeyebilmektedirler. Hatta İmam-ı A'zam’ın bile, onların sadece icma' halindeki tatbikatlarını kabul ettiği bilinmektedir.
Sayfa 115-116
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.