Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

352 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
23 günde okudu
‘Zaman ve Proust’
KAYIP ZAMANIN İZİNDE - MARCEL PROUST YAKALANAN ZAMAN "Ne içindeyim zamanın Ne de büsbütün dışında Yekpare geniş bir anın Parçalanmaz akışında." Kayıp Zamanın İzinde serisi boyunca Proust'un zaman algısını kavramaya çalışırken her kitapta sık sık geliyordu aklıma bu dizeler. Edebiyatımızda zaman kavramından söz edince akla gelen ilk isimlerden biri Ahmet Hamdi Tanpınar'dır. Yazarın felsefi açıdan Henri Bergson'dan, romanlarında estetik ve edebi açıdan Marcel Proust'tan etkilendiğini biliyoruz. Sayfalar arasında gezinirken iki yazar arasında bağlantılar kurmak oldukça keyifliydi. Yakalanan Zaman, yazarın seri boyunca peşine düştüğü birçok soruya cevap bulduğu ve Proust'u anlamaya en çok yaklaştığımız kitaptır. En çok yaklaştığımız, diyorum zira Proust su gibi... Tam avuçlarımıza doldurup kavradık, derken yeni anlamlara doğru sızıyor ellerimizden; Proust'u anlamak, onun zaman algısı gibi döngüsel ve sonu olmayan bir uğraş. Marcel Proust, çağdaşı James Joyce gibi 20. yüzyılın başında modern romana öncülük etmiş ve birçok yazarı etkilemiştir. (Virginia Woolf, bir aralar içine gömüldüğü Proust'un yanında kendini solda sıfır hissettiğini; Walter Benjamin, artık Proust'tan bir şey okumak istemediğini, aksi halde kendi üretimini engelleyecek bir bağımlılığa kapılacağını söyler.) Kayıp Zamanın İzinde serisi dönemin hem roman tekniğini hem sanata bakış açısını değiştiren özellikler taşıyor. Yazar, klasik kurgu tekniğinin dışına çıkıyor, oluşturduğu karakterler Proust'un zaman algısına paralel bir süreklilik gösteriyor. Her kitapta aynı kişiler, koşullara göre değişerek, farklı bir karaktere bürünerek yeniden karşımıza çıkıyor. O dairesel zaman zinciri hiç kopmuyor hatta son kitap ilk kitaba dönüştür. Diyebiliriz ki yazar son kitapta kurguya ve yazma biçimine karar veriyor sonra dönüp birinci kitabı yazıyor. Yazarın iç monologlar ve geriye dönüşlerle kurguladığı eser, geçmişten bugüne gelen kronolojik-otobiyografik bir roman değil geçmişi yeniden yapılandırdığı bir anlatıdır adeta. Samuel Beckett'in dediği gibi, Proustyen denklem karmaşıktır ama yazar sonsuz geri dönüşle bu karmaşadan bir düzen yaratarak eseri tamamlar. Proust'un durağan ve girift yapıdaki anlatımı zaman zaman bunaltıcı gelse de okuru peşinden sürüklüyor; okur ile kitap arasında oluşan duygusal bağın nedenlerinden biri de budur bana göre. Seri boyunca gözlemlediğimiz bu özellikler son kitapta yazarın sanata, okura, sanatçıya dair düşüncelerini açıklamasıyla netlik kazanıyor. Proust'a göre sanatın çok fazla "beyanat" a ihtiyacı yoktur: "İçinde kuramlar bulunan bir sanat eseri, fiyat etiketi üstünde bırakılmış eşyaya benzer. Üstelik etiket sadece bir değer belirtisiyken edebiyatta aksine, mantıksal akıl yürütme değeri düşürür. Bir izlenimin ifade edilmesiyle ilgili aşamaları sırasıyla katledecek güç bulunmadığında mantık yürütülür yani oyalanılır." Proust'un Bergsoncu zaman algısı üzerinde durmadan sanat anlayışını kavramak mümkün değil elbette. Serinin önceki kitaplarında, yazarın kayıp zamanın peşinde ve benlik arayışı içinde olduğunu gördük. İradi bellekle irade dışı belleğin anlatıcı üzerindeki etkisini gözlemledik. Son kitapta, adından da belli olduğu üzere, yazar bunu çözümler, zamanı yakalamanın sırrını keşfeder. Proust'a göre mutluluk veren benlik; geçmiş, şimdi ve gelecekten sıyrılıp, hafıza ve zihinden soyutlanıp nesneye (madlen, parke taşları...) odaklandığında var olur. Çünkü nesneyle ilgili bir yaşanmışlık akla geldiğinde yani bir zamanlar yediği madleni hatırladığında, bunu yaşayan küçük Marcel değildir "şimdiki ben"dir; dolayısıyla o an hatırlanmaz yeniden yaşanır, inşa edilir, geçmiş değil şimdi'dir. Benlik, ancak bu şekilde zamanın dışına çıkarak kayıp zamanı yakalayabilir ve mutlu olur; gerçek mutluluk nesnelerin özünün sağladığı mutluluktur. İşte, Proust'un sanat anlayışının, yazma tutkusunun zeminini bunlar oluşturur. Üslubunun en belirgin özelliği olan bitmek bilmeyen cümlelerin, sayfalar boyunca devam eden izlenimlerin sırrı bu "an" dır; cümle ne kadar uzunsa o an'ı ve izlenimi o kadar uzun yaşayacaktır. Bu nedenle nesneye ve onun yarattığı izlenime odaklanır, izlenim ıstırap verse bile... Ve hatta ıstırap ne kadar derin oymuşsa sanat eseri o kadar yükseğe çıkar. Şöyle der Proust: "Sadece içimizdeki karanlıktan çekip çıkardığımız, başkalarının bilmediği şey bizim eserimizdir." Serinin son kitabı çok yoğun bir içeriğe sahip. Proust'la ilgili söylenecekler ve yazılacaklar hiç bitmeyecek, hakkında oluşan külliyat bunu gösteriyor. Proust okumaya dair Umberto Eco'nun abartılı gelebilecek şu sözleriyle bitireyim: " Son saatlerinin gelip çattığını anladıklarında, Proust'u hâlâ okumadıklarını fark eden o ölüm döşeğindeki insanların sızlanması korkunçtur."
Yakalanan Zaman
Yakalanan ZamanMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 20201,061 okunma
··
1.236 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.