1934 yılı. Bir bahar akşamı.
Yaşını başını almış bir beyefendi, Seine’in üzerindeki köprülerden
birinin taş basamaklarından aşağıya, kıyıya doğru iniyordu.
Burada, tüm dünyanın da bildiği üzere – yeri gelmişken, bir kez daha
insanları yoklayalalım- Paris’in evsizleri yatar.
Ya da şöyle diyelim: Konaklar.
Bu evsizlerden biri; hani