Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

592 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
John Dos Passos’un “Amerika Üçlemesi” olarak bilinen serisinin ikinci kitabı “42. Enlem”. Adına Birinci Dünya Savaşı denen; sloganlarla, marşlarla, kahramanlık hikayeleriyle, hatta romantik aşk hikayeleri ile süslenen bu kanlı kıyımın ardında yatan sermaye savaşını ve güç kavgasını önümüze seriyor Dos Passos. Gencecik ve çoğunlukla yoksul, torpilsiz çocuklar cephelerde sefalet içinde ölümü beklerken salonlarda, ellerde içki kadehleri ile artan silah ve mühimmat talebini, yemek, giyecek, yakacak talebini, hatta ilaç ve tıbbi malzeme talebini ellerini ovuşturarak sevinçle karşılayan kodamanların ve onların yancılarının fotoğrafını çekiyor. Çarpıcı bir insanlık ve değer sorgulaması yapıyor. Serinin ilk kitabı
A.B.D. 42. Enlem
A.B.D. 42. Enlem
19. yüzyılın son yıllarından 1. Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılına kadar geçen dönemi içeriyordu.
A.B.D. 1919
A.B.D. 1919
ise 1914-1919 dönemini kapsıyor. Önceki incelememde de (#126134110) bahsetmiştim, özgün bir yazım tarzı var Dos Passos’un. Hayatları zaman zaman tesadüfen kesişse de birbirlerinden çok farklı yaşam savaşları veren karakterlerini, serbest stilde, içinden geldiği gibi aktarıyor bize. Bu hikayelerinin arasına “haber-film” alt başlığı ile dönemin gazete manşetlerini, “sine-göz” alt başlığı ile bilinç akışıyla ilerleyen kendi öz yaşam hikayesinden parçaları, şarkı sözlerini ve bazı önemli tarihi kişiliklerin özgeçmişlerini de sıkıştırıveriyor. Ve bu sayede okurunu dönemin toplumsal hayatı ve politik gelişmeleri eşliğinde film tadında bir seyahate çıkarıyor. Kitabı, 1. Dünya Savaşı’nı anlatan bir yığın benzeri eserden ayıran ise savaşa bakış açısı. Biz çoğunlukla savaşı cephedeki askerin gözünden okumaya alışığız. Dos Passos ise cephe gerisindeki ekibin; sermaye sahipleri, siyasetçiler ve bunların çıkarları için çalışan ekibin gözünden yaşananları aktarıyor bize. Kendi hayatı ile büyük benzerlik taşıyan cephe gerisi fotoğrafları bunlar. Bu sayede cephede gençler sinek gibi ölürken yapılan pazarlıkları, torpilleri, kollamaları, gerçekleri halktan saklamak için yapılan propogandaları, kalburüstü grupların katıldığı partileri, eğlenceleri ve aşk hikayelerini anlatıyor. Basitleştirmeleri sevmem genelde, ancak her iki savaşı da uzun uzun okuduktan sonra lafı dolandırmaya gerek yok: Avrupa devletleri hammadde kaynaklarının peşinde sömürgelerin yeniden paylaşımı için birbirlerine girerken A.B.D -her iki savaşa da- ellerini ovuşturuyor. Zira savaş demek yıkım demek, yıkım ise Amerikalı şirketlere sonsuz yeni pazarlar demek. Bizim inşaatçılar nasıl baktıkları her yeşillikte servetlerine servet katacakları beton kuleler görüyorlarsa, A.B.D de her ölümün ve her yıkımın ardında yeni satış fırsatları görüyor. O yüzden benimsedikleri duruş; savaşa cephelerde yoğun kayıp verecek şekilde -az sayıda “zayiat” sorun değil tabii ki- direkt müdahil olmamak, ama arka planda tüm gelişmeleri yakından izlemek ve kontrol altında tutmak. Bu amaçla Fransa başta olmak üzere tüm Avrupa kıtasına çeşitli yardım kuruluşları ve gizli servis bünyesinde sayısız eleman gönderiyor, sermaye sahipleri ile yakın ilişki içinde politik resepsiyonlarda kulis yapıyorlar. En büyük korkuları, mevcut sermaye-yönetici sınıf ağını bozabilecek ve işçilik maliyetlerini artıracak sosyalizm dalgasına yenilmek. Bu yüzden Avrupa savaşını hammadde kaynaklarını paylaşma üzerine kurarken A.B.D kendini sosyalizm karşısında pozisyonluyor. Dos Passos, ilk kitabından tanıdığımız kahramanlarını savaşa dahil ediyor bu romanında. Kimi denizci olarak mayınlar arasında yol alırken, kimileri Kızıl Haç bünyesinde Avrupa’ya gidiyor. Moorehouse gibileri -Gobbels’in iyi niyetli, ama benzer amaca hizmet eden prototipi- ise kanlı savaşı halka kahramanlık, vatan sevgisi, kızıllara karşı varoluş mücadelesi şeklinde pazarlamakla uğraşıyor. Yaptıkları propaganda ile gerçeği anlatmaya çalışanların sesini kesiyor, bankerlerin parasını koruyor, özgürlük tahvili almayanlara ajan/Alman yanlısı/kızıl suçlamalarında buluyorlar. Dos Passos’un
A.B.D. 42. Enlem
A.B.D. 42. Enlem
i daha çok beğenmiştim.
A.B.D. 1919
A.B.D. 1919
u ise gereğinden fazla uzun ve sıkıcı buldum. Dos Passos -kendisi de ambulans görevlisi bir asker olarak Fransa'da uzun yıllar geçirdiğinden- o dönemde cephe gerisindeki hayata çok hakim, o yüzden yaşananları gün be gün önümüze sermeyi istemiş. Hikayesi, bence savaşın hemen sonraki yıllarında sıcağı sıcağına okumak için çok ilgi çekici olabilir. Ancak 100 yıl sonra, o dönemin figürlerini pek de bilmeden okumaya çalışınca, birbirine benzer hikayelerin yavaş gelişimi bir noktadan sonra okuyucunun ilgisini dağıtıyor ve bıkkınlık hissi yaratıyor. Yine de tarih sevenler için bu alternatif kaynağın ilgi çekici olduğunu belirtmeliyim.
A.B.D. 1919
A.B.D. 1919John Dos Passos · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201245 okunma
·
795 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.