Benimle tanıştığında upuzundu saçları. Sonra kısacık kestirdi. Bir daha hiç uzun görmedim... Sigara içmeyi beceremezdi hiç ama kabul de etmezdi bunu . Hızlı yürüyemez , bir adım gerimde kalırdı. Küçük adımlarla, aramızdaki binlerce kilometrelik mesafeyi kapatmaya çalışırdı. Ne güzeldi o anlarda ... ne ben yavaşlardım ne o koşardı.
Sık sık uykumdan uyanıp onu izlerdim. Bilmediğim acılarını da o sıralarda dinlerdim zaten.Uyurken sayıklayan tiplerdendi. Ama ne zaman avuç içlerim yanağına değse , dünyadaki en güzel gülümsemeyi yüzüne yerleştirip uykusuna rahatça devam ederdi.
Sık sık içini çekerek beni izlerdi . Ama bilmezdi ki , içine beni çektiğini... Bilmezdi o her iç çekişinde benim ona biraz daha çekildiğimi . Bilmezdi hiç omuzları düştüğünde bile zihnimdeki yansımasının can çekiştiğini...
Ağlamayı yasaklasam da, sürekli ağlardı. Ama her ağlayışı, bir sonraki gülümseyişini parlatırdı sanki . Ya da günden güne bana öyle gelirdi ... Dudaklarının kenarında , güneş ışığı vardı sanki. Yana kıvrılınca, elmacık kemiklerinde en güzel gün doğumu yaşanırdı.
Sakardı. İnatçıydı. Kırılgandı . Bazen küçük bir çocuk gibiydi, bazen yüz yaşında ruhsuz bir kadındı. Bazen sessizdi , bazen avaz avaz bağırırdı. Güçlüydü . Cesurdu. Benim için yaşamayı göze alacak kadar ... Acıları pul pul dökülürdü yuzüne ,parlardı .
Yalanlarıma sürekli inanırdı.
Balıktı çünkü o . Ne dersem diyim , inanması gereken , aptal bir balıktı . Gitsek bile, geri geldiğimde bana olan öfkesini otuz saniyede unutması gereken, turuncu bir balık... Her otuz saniyede bir bana tekrar aşık olması gereken , küçük balık ... ama atladığı bir şey vardı o balıksa bile, ben okyanustum .
Ve okyanusların dalgaları ne kadar uzağa gitsede , mutlaka geri dönerdi .