Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

“Uzun süre düştüm, uzun süre düştüm, o da benimle düştü. Ateşi etrafımdaydı. Yanmıştım. Sonra derin bir suya daldık, her yer karanlıktı. Ölümün gelgiti kadar soğuktu: Neredeyse yüreğimi dondurdu. (…) Yine de, bir dibi var, ışığın ve bilginin ötesinde. Sonunda oraya vardım, taşın en uç kaynağına. O hala benimleydi. Ateşi sönmüştü ama artık balçık gibi bir şey, insanı boğarak öldüren yılanlardan daha güçlü bir şey olmuştu. (…) Etrafımızda koca bir duman yükseldi, buhar. Buz, yağmur gibi düşüyordu. Düşmanımı aşağıya attım; bu yüksek yerden düşerken dağın bir yanına çarptı ve ölürken düştüğü yeri de parçaladı. Sonra beni karanlık aldı; düşünceden ve zamandan ayrıldım ve anlatmayacağım uzak yollarda dolandım. Çıplak olarak yollandım geriye –kısa bir süre için, görevim tamamlanıncaya kadar. Ve dağın tepesinde çıplak olarak yattım. Arkadaki kule un ufak oldu, pencere de yok olmuştu; harap olan merdiven yanmış ve kırılmış taşlarla boğuldu. Tek başımaydım, unutulmuştum dünyanın sert boynuzu üzerinde, kaçacak bir yerim olmaksızın yatıyordum. Orada, yıldızlar üzerimden dönüp geçerken yukarı bakarak yattım; her günüm yeryüzündeki bir ömre denkti. Kulaklarıma yavaş yavaş bütün toprakların bir araya toplanmış cılız söylentileri geldi: Filiz verenlerle ölenler; şarkı ile ağıt ve haddinden fazla yüklenmiş taşın bitmek tükenmek bilmeyen yavaş homurtusu. Sonunda Yelhükümdarı Gwaihir tekrar buldu beni; alıp götürdü. ‘Sonsuza kadar senin yükün olmakmış nasibim,’ dedim, ‘kara gün dostum benim’. ‘Bir yüktün,’ diye cevap verdi, ‘ama artık değilsin. Pençelerimde bir kuğunun tüyü kadar hafifsin. Güneş senin içinden geçip parlıyor. Aslında artık bana ihtiyacın olduğunu düşünmüyorum: Düşmen için seni bıraksam da rüzgarda uçardın.’”
Sayfa 478 - 480Kitabı okudu
··
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.