Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Hruşçov: ''Stalin’in Sovyetler Birliği ulusal politikasının temel Leninist ilkelerini çiğnediği davranışları oldu. Tartışma, aralarında komünistlerin ve Komsomol üyelerinin de olduğu pek çok kişinin ayrım gözetilmeden yurtlarından çıkartılmalarıyla başladı, üstelik bu çıkartılmalar askeri nedenlerle yapılmadı... Sadece Marksist-Leninist bilince sahip olanlar değil aklı başında olan hiçbir insan bu duruma düşmez. Aralarında kadınların, çocukların, yaşlıların, komünistlerin ve komsomol çalışanlarının olduğu pek çok kişi ya da grup nasıl toplu cezalandırmaların, yoklukların, acıların sorumlusu olarak gösterilebilir?'' (“Kişi Kültü Hakkında...”. SBKP MK Genel Sekreteri yoldaş N.S. Hruşçov’un Sovyetler Birliği Komünist Partisi XX. Kongresinde yaptığı konuşma, SBKP MK İzvestiya. 1989, sayı 3. s. 151-152) Halkların kitlesel göçü hakkında konuşmak; Hruşçov Karaçaylar, Kalmıklar, Balkarlar, Çeçenler ve İnguşlar’dan bahsediyordu. Nedense Kırım Tatarlarına ve Volga bölgesindeki Almanlara değinmeyi “unutmuş”. Hruşçov’un zorla yurdundan çıkartma konusunda özel bir “sırrı” ifşa etmediğini belirtelim: Bu olayların yaşandığı dönemde de her şey zaten yeterince biliniyordu. Stalin’e yönelik suçlamalara karşı sadece üç şeyi “açığa çıkarmak” yeterli: 1) yurdundan çıkartmalar “hiçbir istisna” olmadan gerçekleşti, 2) “kesinlikle askerî sebepler yüzünden dikte edilmedi”; 3) "bütün halklar kişilerin ya da grupların düşmanca davranışları yüzünden” cezaya çarptırıldı. Bu “ifşaatlar” daha ayrıntılı incelenecek. Sürgüne neden olan olaylar, yapılan operasyonlar ve sonuçları Sovyet arşivlerindeki belgelerde gayet güzel anlatılıyor. Bu sorun hakkındaki tüm arşiv bilgileri SSCB dağılana kadar gizli kalmasına rağmen Hruşçov bu belgelere rahatlıkla ulaşabilirdi. Kendisi ya da yardımcıları “kapalı oturum''da yaptığı bütün eleştirilerin gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu biliyor olmalıydılar. Kararı siz verin. 1) Sürgünle karşı karşıya kalıp gönderilmeyenlerin listesi, bu konu hakkında uzman olan N.F. Bugay’ın eserlerinden yayınlanan belgeler referans alınarak İgor Pıyhalov’un kitabında yayınlandı. 2) Askerî bakış açısından sınırdışılar Kızıl Ordu’nun cephe gerisinin korunmasını sağladı. Gönderilen halkların nüfuslarının büyük bir bölümü aktif ya da pasif olarak Almanya’ya destek veriyordu. Sovyet yönetimine karşı ayaklanıp SSCB’nin silahlı kuvvetleri için tehdit oluşturuyorlardı. Ayrıca Almanya’nın 1944 yılında ordularını daha önceki üç yıl boyunca yaptığı gibi doğuya yönlendirmesi hâlâ ihtimal dahilindeydi. N.F. Bugay ve A.M. Gonov sürgünleri onaylamamalarına rağmen şunu belirtiyorlar: “Sovyet yönetimi cephe hattının arkasında, özellikle Kuzey Kafkasya’da düzeni sağlamaya öncelik tanıyarak doğru bir iş yaptı...” (N.F. Bugay, A.M. Gonov. "The Forced Evacuation of the Chechens and the Ingush."// Russian Studies in History, cilt 41. sayı 2,2002 Sonbaharı, s. 59) Hruşçov’un “kapalı oturum ”da nükteli bir nüansla söylediği şu sözleri özellikle hatırlatmak gerekiyor: ''Ukraynalılar bu şanstan yararlanmadılar çünkü o kadar kalabalıktılar ki onları gönderecek yer yoktu. Aksi takdirde onları da bir yere gönderirdi (salonda gülüşmeler, hareketlenmeler).'' ("Kişi Kültü Hakkında...” // SBKP MK İzvestiya. 1989, sayı 3, s. 152) Bu şaka aslında Hruşçov'un, Stalin’in Ukraynalıları göndereceğini iddia etmediğini kanıtlıyor. Bununla birlikte Hruşçov'un burada Ukraynalılardan bahsetmesinin nedeni muhtemelen Ukrayna halkının büyük bölümünün Nazilerle birlik olup Sovyetlere karşı ayaklanmamaları. Yine de bütün bu yaşananlar, Kızıl Ordu 1944-1945 yıllarında Polonya ve Almanya’ya ulaşmak için batıya doğru ilerlerken arkasında ciddi sorunlar çıkmasına neden oldu. ( Y.N. Jukov. “Stalin: Yetkililerin Sırları”, - Yay: Vargius, 2005, s. 432-433) Kırım Tatarları ve Çeçen-İnguş halkı arasındaki Sovyet karşıtı ayaklanmaları gören yönetimin, aynısının Ukrayna’da olabileceğini düşünmesi için her türlü nedeni vardı. 3) Halkın tümü yurtlarından edilmeli miydi, sorusunu iki kısma ayırabiliriz: Birincisi, bu etnik gruplar arasındaki ayaklanma hareketleri ne kadar kitleseldi? Nüfusun çoğunluğunu içine alacak kadar yaygın mıydı? Aşağıda vereceğimiz kanıtlar örnek olarak aldığımız iki halkın ayaklanmalarının ulusal bir karakteri olduğunu ve nüfusun yarısından fazlasının bu ayaklanmalara katıldığını gösteriyor. İkincisi, soykırım sorusu. Temsilcilerinin birbirlerine dil, tarih, kültür bağlarıyla sımsıkı bağlı olduğu küçük bir ulusal topluluğu bölmek gerçekten de bu topluluğun kaybolmasına neden olabilir. Çeçen, İnguş ve Kırım Tatarları vakalarında Nazilerle o kadar geniş kapsamlı bir işbirliği vardı ki “sadece suçluları” tecrit edip cezalandırmak bile ulusal yapıya zarar verebilirdi. Ama bu ulusal azınlıklar etnik birliklerini korudular ve sonuç olarak nüfuslarını arttırdılar. Kırım Tatarları kitlesel sürgüne uğradılar. Sürgünleri hakkında gizli arşivlerde tutulan çok sayıda belge artık halka açılmış durumda. Doğal olarak, son derece taraflı yorum yapan antikomünist araştırmacılar tarafından yayınlandılar. Ama bu belgelerde son derece ilginç bilgiler de var! Onlardan çıkarttığımız bazı bilgiler şöyle: 1939 yılında Kırım Tatarlarının nüfusu 218.000 kişiydi. Yaklaşık 22.000’i ya da nüfuslarının %10’u askerlik çağındaki erkeklerdi. Sovyet kaynaklarından edindiğimiz en son verilere göre askere alınan Kırımlılardan 20.000’i SSCB silahlı kuvvetlerinden firar etti; 1944 yılında 20.000 Kırım Tatarı asker Nazi Almanya’sı saflarına geçti ve ellerindeki silahlarla Kızıl Ordu’ya karşı savaştı. Görüldüğü gibi çok büyük bir kitle Nazilerle işbirliği yapmıştı. Burada karşımıza çok zor bir soru çıkıyor: Sovyet yönetiminin böyle bir durum karşısında nasıl davranması gerekiyordu? Hiçbir şey yapmayıp hiçbirini cezalandırmayabilirdi. Ama, görüldüğü gibi bunu yapması pek mümkün değildi. 20.000 asker kaçağı kurşuna dizilebilirdi. Üreme yaşı geçenler hariç bütün erkekleri toplayıp hapse atabilirdi. İkisinden birini yapması Kırım-Tatar halkının soyunun tükenmesi anlamına gelirdi. Sovyet yönetimi bunun yerine tüm halkı Orta Asya’ya gönderme kararı aldı ve bu kararı 1944 yılında uyguladı. Onlara toprak verdi ve birkaç yıl vergi almadı. Kırım Tatarları güvence altına alındı ve 1950’lerin sonlarına doğru sayılarının arttığı görüldü. 1943 yılında Çeçen-İnguş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde yaklaşık 450.000 Çeçen ve İnguş yaşıyordu. 40-50 bini askerlik çağında erkekti. 1942 yılında, yani Nazi Almanya’sı askerî başarılarının doruğundayken 14.576 erkek askere alındı ve askere alınanlardan 13.560’ı ya da %93’ü askerden kaçtı, saklandı ya da dağlardaki isyancı ve yasadışı gruplara katıldı. Çeçen ve İnguş nüfusunun büyük bir bölümünün Almanlarla işbirliği yaptığı şüphe götürmez bir gerçek. 23 Şubat 2000 tarihinde “Svoboda” radyosunda yapılan röportajda bir Çeçen milliyetçisi büyük bir gururla ve övünerek 1943 yılının Şubat ayında, yani Almanya Kafkasya’nın içlerine doğru ilerlerken Alman yanlısı bir ayaklanma başlattıklarını anlattı. Sunulan bu kanıtın sorunlu tarafı gerçeğin bilerek gizlenmesiyle karşı karşıya olduğumuzu göstermesi. Ayaklanma gerçekten çıktı ama Nazi bayrağı altına girmek ve Nazi Almanya’sıyla birleşmek amacıyla yapıldı. Bugay ve Gonov’un belirttiğine göre hayatını kaybedenlerin sayısı oldukça düşüktü - toplam nüfusun %0.25’i: “İç İşleri Halk Komiserliği raporları da 493.269 Çeçen ve İnguş ile ayrıca korumaya alınan bazı diğer halkların taşınması için 180 vagon gönderildiğini doğruluyor. Bu taşınma işlemi sırasında 50 kişi öldürüldü, 1272 kişi de yolda öldü.” (Bugay,Gonov, s.56). Göç kış aylarında olduğu ve aynı anda Avrupa ve muhtemelen dünya tarihindeki en şiddetli savaşlardan biri yaşandığı için bu sayı fazla yüksek görünmüyor. Biz sadece Hruşçov’un suçlamalarının doğru mu yanlış mı olduğunu bulmakla ilgilendiğimiz için bu son veriler inceleme alanımızın dışında kalıyor. Hruşçov’un “kapalı oturum ”da neler söylediğini hatırlayalım: 1) Tüm halklar “ayrım yapılmadan” sürgün edildi, 2) Bu göçlerin belli bir nedeni yoktu, 3) İşgalci yetkililerle işbirliği yapmak ve vatana ihanet olayları “bireysel ya da grupsal eylemlerdi”. Ve yukarıda görüldüğü gibi Hruşçov'un üç iddiası da gerçeği yansıtmıyor: 1) İstisnalar yapıldı, 2) Göçlerin askerî nedenleri vardı, 3) Vatana ihanet bireysel değil kitleseldi. Hruşçov bir kez daha yalan söylemişti.
Sayfa 113 - YordamKitabı okudu
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.