Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Tarikatlar ve Cemaatler Konusunda Dikkat Edilmesi Gerekenler
Bilhassa bu sömürü meselesinde Müslümanların dikkatli davranmaları ve “Güvenmek iyidir, güvenmemek daha iyidir” ilkesini, tarikatlar ve tasavvufi cemaatlerde görülen istismarcılara karşı sıkı bir biçimde uygulamalarında fayda vardır. Buna ek olarak tarikatlar ve tasavvufi cemaatler konusunda dikkat edilmesi gereken hususlar şu şekilde sıralanabilir: 1. Tasavvuf öğretisi özü itibarıyla Kur'an'da ve Hz. Peygamber ile ashabının yaşantısında mevcut olduğundan, Kur'an ve Sünnet'e uygun yaşayan bir Müslüman zaten tasavvufun gereklerini büyük ölçüde yerine getirmiş olmaktadır. Bu sebeple bir Müslümanın herhangi bir tarikata girmesi şart değildir, dinî bir zorunluluk ise hiç değildir. Bilakis, zühd, ibadet, zikir ve nefis tezkiyesi konusunda Kur'an'ı ve Allah Rasulünün uygulamalarını esas alması da yeterlidir. Buna rağmen tarikat çevrelerinin insanları tarikatlara yönlendirmek için sık sık “Şeyhi olmayanın şeyhi Şeytandır” şeklinde, hiçbir İslami temeli olmayan bir iddiayı ısrarla öne sürdükleri, dolayısıyla bu asılsız iddiaya hiçbir biçimde aldanmamak gerektiği asla unutulmamalıdır. 2. Mutlaka tarikatlar tercih edilecekse, o takdirde tarikat liderinin (şeyhin) Kur'an ve Sünnet'e vâkıf olup olmadığına, İslami ilimler konusunda iyi bir eğitim alıp almadığına, yaşantısının da Kur'an ve Sünnet'e uygun olup olmadığına bakılmalıdır. Bu cümleden olmak üzere, Kur'an'ı yüzünden bile doğru dürüst okuyamayan, İslami ilimlerden haberdar olmayan, hele bu alandaki çağdaş araştırmalardan habersiz bulunan, Tasavvuf literatürü konusunda kapsamlı bir malumata sahip olmayan, dahası hurafeleri ve asılsız hikâyeleri tasavvuf adına sunmaya çalışan şahıslardan kesinlikle uzak durmak gerekir. Öte yandan tarikatları ve tasavvufi cemaatleri avama mahsus birer hareket olmaktan da çıkarmak gerekir. 3. Tasavvufta almak değil vermek esastır; dolayısıyla bir tarikat veya Tasavvufi bir cemaat, mensuplarından maddi şeyler (para, mal, vb.) talep ediyorsa ya da birtakım yayınları satın alması, bağışta bulunması vb. konularda psikolojik baskı uyguluyorsa, orada son derece dikkatli olmak, talep edilen bu gibi şeylerin nerelere harcandığının şeffaf bir biçimde denetlenip denetlenmediğine bakmak, bunların Şeyh ve yakınlarının çıkarları için (ev, apartman, daire, villa, araba, vs.) kullanılıp kullanılmadığına mutlaka dikkat etmek gerekir. 4. Tasavvufi cemaatler ve tarikatlar adeta birer şirkete dönüşmüşse, ya da şu veya bu siyasi partiyle seçim pazarlığı yapıp, mensuplarının oylarını ranta çevirmeye çalışıyorsa, daha fenası İslam düşmanı birtakım iç ve dış güç odaklarıyla işbirlikçilik yapıp, tasavvuf ve tarikatları bu gibi kirli amaçlara alet ediyorlarsa, bilhassa tasavvufi cemaat ve tarikat liderlerinde kadın konusunda birtakım zaaflar, düşkünlükler ve daha fenası cinsel istismarlar söz konusu ise, -mesela dinî nikâh bahanesiyle özellikle genç kızlardan adeta bir harem kurmuş iseler-, kısacası "akçe ve uçkur" konusunda hoş olmayan kokular geliyorsa, keza Şeyhlik makamı, ehliyet esası bir tarafa bırakılıp adeta saltanata dönüştürülmüş ve babadan oğla veya kayınpederden damada geçer hâle getirilmişse, bu gibi çevrelerden kesinlikle uzak durmak gerekir. 5. Sadece tasavvufi cemaatler ve tarikatlar değil, bütün İslami cemaat ve gruplarda şeffaflık ve hesap verilebilirlik esasına dayalı bir denetim mekanizmasının olup olmadığına bakmak, böyle bir mekanizmanın olmadığı çevrelere yaklaşmamak gerekir. Zira kapalı cemaatler, ekonomik, cinsel, siyasi vb. istismarlar için fevkalade elverişli bir ortam demektir. 6. Tasavvufla ilgilenmek için mutlaka bir tarikata veya tasavvufi çevreye katılmak da şart değildir. Bilakis bu alanda mevcut literatürden istifade etmek suretiyle de insanın kendisini bu alanda geliştirmesi mümkündür, hatta bu literatürden, özellikle de Kur'an ve Sünnet çizgisine daha yakın olan ilk asırların zühd ve tasavvuf literatüründen elde edilecek fayda, günümüzün ehil olmayan, hatta birçoğu cahil denebilecek kadar dinî bilgi fakiri olan sözüm ona şeyhlerinden kesinlikle kat kat fazla olacaktır. 7. Hayat boşluk kabul etmediği için, yine de bu alanda toplumda oluşabilecek olan talepleri karşılamak üzere, gerek DİB bünyesindeki camilerde, gerekse medya ortamında, bir şeyh-mürid ilişkisi söz konusu olmaksızın, zühd alanıyla ilgili vaazlar başta olmak üzere birtakım faaliyetler ve hizmetler sunmak da fevkalade yararlı olacaktır. 8. Mamafih yukarıda sıralanan tenkitlerin söz konusu olmadığı, bilakis Kur'an ve Sünnet çizgisine bağlı, çağdaş felsefe, psikoloji ve sosyal bilimlerle tasavvuf disiplini arasında köprü kurabilmiş, bilimsel bilgiye ve tenkit zihniyetine açık, bireysel dindarlıktan ziyade toplumsal meselelere eğilen ve “Toplumcu sûfîlik” adı verilebilecek olan bir tasavvufi hareket; pek çok insanın, modern hurafelere, meditasyon ve yogalara, falcılık, astroloji, gizli ilimler ve sırlar dünyası gibi akla ziyan konulara, hatta satanizm vb. gizli tarikatlara alet olmasının önüne geçmek bakımından yararlı olabileceğini de gözden uzak tutmamak gerekir. Bu bağlamda şu önemli hususu tekrar tekrar vurgulamakta yarar vardır: İslam, dünya hayatını kötülemez, onun kötülediği, dünyaya olan "bağımlılık"tır, tıpkı içki, sigara, uyuşturucu vb. bağımlılığı gibi. İslami ilkeleri ihlal etmedikçe İslam, dünyaya, hayata, sevgiye, mutluluğa taraftardır, tıpkı öte yandan zenginlik, sağlık, temizlik, güç, cesaret ve mücadele taraftarı, ama aşırı zühd ve sofuluk aleyhtarı olduğu gibi. İslam insan için "uhrevi" meyveler kadar "dünyevi" meyveleri de ister. Dolayısıyla az önce namaz esnasında bağlanmış olan ellerin, namaz bitince hayatın mutluluklarına uzamasına da izin vermektedir. İslam ahlakı, ne yasakların neler olduğunu öğretmekle yetinmek, ne de susuzluğu giderecek bütün suları kuşatan aşılmaz bir duvar olmak ister. Bizden istediği tek şey "Allah'ın çizdiği sınırları" aşmamamızdır. İslam arzuların yok edilmesini değil, kontrol edilmesini ister. Mesela cinselliğin boğulmasını değil, disiplin altına alınmasını ister. İslam'a göre doğa'nın olduğu yerde Şeytan değil, Allah ve O'nun eseri vardır. Bu sebeple İslam, sadece “ruh” değil, aynı zamanda “beden”dir; öyle olduğu içindir ki sadece ahiret, ibadet, fedakârlık, tevbe, zühd, iyilik ve sevgi kavramlarıyla ifade edilemez; bunların yanında Dünya, iktidar, mücadele, adalet, sağlık, ilim, güç, ekonomi, siyaset kavramlarıyla da ifade edilmesi zorunluluktur.
Sayfa 273-277
·
249 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.