Gel gelelim günün birinde, her nasılsa elime geçmiş bir Boğaziçi Limon Kolonyası'nın üzerindeki İstanbul resmini görmekle değişiverdi her şey. İki parmak kalınlığındaki resmin cart mavi sularına, iç burkacak denli kötü çizilmiş Şehir Hatları vapuruna bakakalıp ağlamaya başlamıştım. "Yurt özlemi" denilen, kiminin bıyık altından gülerek küçümsediği, kiminin "yabancı"yı aşağılayarak, kendini yüceltmek için eski moda bir söyleme alet ettiği o duyguyla ilk tanışmamdı bu benim. Benliğimdeki Türk'le ilk göz göze gelişim. İstediği kadar sığ ve sıradan gözüksün, basit, yalın ve açık bir biçimde İstanbul'u kendi dilimi, kendi topraklarımı, kendi insanlarımı özlemiştim.