Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

244 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Pesimizme ithafen
Mutluluk nedir? Tanımı var mıdır? Sabit midir salt mıdır? Hep şöyle düşünmüşümdür mutluluk amaçlanması gereken bir şey değildir diye. Ama mutlu olursak da fena değil. Sadece amaç haline getirmemek önemli. Șopi mutluluğu içselliğe bağlar. Kişi içsellikten ziyade dışarıda mutluluğu arayacak olursa nafile olur der. İçsel mutluluk tamamen zihinsel düşünceye bağlıdır. Münzevi bir hayat diyemeyeceğim ama düşünceyle birlikte içsellikle gelen mutluluk asil mutluluktur ona göre. Kişiler sabahtan akşama kadar karınca davranışlarıyla didinip durur. Elde edeceği kazanımla kendisini mutlu eder ya da hisseder. Șopi ye göre bu mutluluk, mutluluk değildir. Çünkü bunun karşısında sağlığını yok ediyordur. Sağlığın önemine dikkat çeken düşünür bunun mutluluk konusunda oldukça elzem bir durum olduğunu dile getirir. Çünkü eğer sağlığınız yerinde değilse sizi hiçbir şey mutlu edemez. Güzel bir karşılaştırma yaparaktan şöyle demekten kendini alamaz. "sağlıklı bir dilenci sağlıksız bir kraldan daha mutludur. Bu deyişi gerçekten de çok güzeldir. Hele ki sağlık problemleri yaşayanlar bunu çok iyi anlayacaktır. Gözlerinizin görmediğini düşünsenize. Ya da yüksek bir mebla karşısında duyma yetinizi verir miydiniz? Bunlardan hareketle kişinin haz duygusu, en iyi zihinsellikle açıklanır ona göre. En iyi hazlar mutluluklar içsel ve zihinseldir. Mutluluğun düşmanlarını acı ve can sıkıntısı olarak beyan eder. Hal böyle iken kişinin bunlardan kurtulmasının en büyük yolu yine içsel ve zihinsel kabiliyetidir. Dışsallık ise geçici olmakla birlikte insanı rahatlatmaz. Kişi dışsallıktan dolayı elde ettiği mutluluktan keyif alabilir lakin geçici olma ihtimalinden dolayı ve geçicilik baş gösterdiğinde kişide acı ve can sıkıntısı baş gösterir. Șopi'nin böyle düşünmesini çok beğendim açıkçası. Çünkü ben de buna benzer bir şekilde 'ısmarlama mutluluk anlarına' karşıyım. Kişi kendisiyle yalnız kalmadığından ve temelde korktuğundan sürekli gözü dışarıda olur. Sukufe'ye msj atar ve hade sinemaya gidelim der. Ya da Ajdarcan'ı arayıp hade halı saha maçı yapalım der. Yalnızlığı gidermek için sürekli bir kaçış içerisinde olup yalnızlığını sürekli dışsal faktörlerle gidermeye çalışır. Kendisine mutluluk ısmarlar anlayacağınız. Hal böyle iken sukefe ile sinema ve Ajdarcan ile halı saha bittiğinde ve eve gelip başını koyduğunda yine yalnız kalır ve ısmarlama mutluluk anlarının işe yaramadığını en iyi o bilir. Böyle insanlar kör insanlardır. Çünkü içlerine bakmayı hiç düşünmezler bile.   İnsan anlam arayışına ilk önce kendinden başlamalı. Kişi kendinden başlamayıp kendini anlamayacak ya da anlamlandıramayacaksa mutluluğun gelmeyeceğini dile getirir. Bunun içindir ki kişi ilk önce yeteneklerini anlamalı ve geliştirmelidir. İnsanın içindeki gizil güç insana yol gösterir anlayışını savunur aynı zamanda. Çokça dile getirdiği boş zamanların değerlendirilmesinde kişinin ilk elden bu uğurda çaba sarfetmesi gerektiğini söyler. Boş zamanlarda kişiler yetenekleri doğrultusunda çalışmalı ve yapıtlarını tamamlamaya çalışmalıdır. Bu boş zaman dediği olgu temelde insan için aynı zamanda en büyük kötülüklere de gebedir. Çünkü boş zamanlarında kişi kendini geliştirmeyip de zihinsel süreçlerden ziyade eğlenceye, hovardalığa kendini verirse işte o zaman büyük ziyan olur kendisi için. Totalde boş zaman önemlidir ama mühim olan nasıl değerlendirildiğidir. Güzel bi ikilem aslında eros anteros zıtlığı gibi. Ya da diyalektik diyecem de işin içine biraz sinizm girmis bulunmakta. Șopi de köpekçilik felsefesinden sanırım biraz etkilenmişe benziyor ve eserine de yansıtmış aynı zamanda. Bunu insan ne kadar az şeye sahip olursa o derece de mutlu olur sözünden anlamaktayız. Pek tabi böyle demesi kitapta geçiyor. Bazı insanların söyledikleri ve yaptıkları da birbirleriyle uyumlu olması gerektiği kanaatindeyim. Tamam șopi'nin böyle demesi güzel de yine adama sorarlar sen ne yaptın boş zamanlarında diye. Pavyon köşelerinde 'karı-kız' ayaklarının olduğunu söyleyenlerin sayısı sanırım baya var. Allahtan çok yakışıklı değilsin. Yoksa belki bu düşünceler bize gelmezdi bile. Șopi șopi... :)) Sahip olduğumuz şeylerin üzerinde bizim etkilerimiz olduğu gibi sahip olduğumuz şeylerin de bizlerin üzerinde etkisi vardır. Șopi genel olarak bunu ekonomik varsıllık ya da yoksunluk üzerine ele almıştır. Paranın gücü insan ve davranışlarını etkileyen durumlardan biridir ve bu hal ve hareketlerimize dahi etkide bulunmaktadir. İçinde bulunduğumuz duyușsal düzeyin ne derece etkilendiğini bize aktarmaktadır. Burada yine Diyojen ve köpekçiliğini, yanisi kinizmden dem vurmuştur. Pek tabi Diyojen ismini kullanmayaraktan. Kişi tanımlanmış duygularla ancak haşır neşir olabilir sanırım. Bu vesileyle yoksul olan kişi varsıl olanların dert ettiği şeylerle ilgilenmez hatta ve hatta aklına dahi gelmez ve üzerinde düşünmez bile. Yoksul kişinin Ferrari düşünmemesi gibi ele alabiliriz ya da düşünememesi. İşin doğrusu bazen düşündüğümüzde buna hak veriyoruz. Normal itibariyle yoksul kişiler genel olarak geçim derdiyle ilişkilidir. Bugün kendimi nasıl geçindirebilirim diye. Hade durumu biraz iyileștirelim ve ay sonunu nasıl getirebilirim diyelim. Emekliler buraya :) oysaki varsılların durumu böyle değildir. Her ne kadar varsıl olduğunu bilse bile hep dahası dahası demektedir. Bundan dolayı elde edemediği şeyler konusunda dert yakınır ve bu duyușsal durumunu etkileyip sıkıntı yaratabilmektedir. Behey adam daha ne istiyorsun gözün doysun gözün doysun :). Çok güzel bir benzetme ile dile getirir șopi bey bunu. Zenginlik deniz suyu gibidir der. İçtikçe içesin gelir der. Aslında hafif diş ağrısı da böyledir. Kaşımak istersin daima diş etlerini. Neyse gevezelik etmeye gerek yok :) Ha birde varsıllık, yürüyüşü de değiştiriyormuș. Varsıl olan biri kendinden emin başı dik yürürmüș genelde. Psikolojik olarak ele aldığımızda bazı duyguların edinilmiş bazılarının da kazanılmış duygular olduğunu görüruz. Elinize minik bir iğne battığında ve bizlerin de kurşun değmiş gibi irkilmemiz, çekinmemiz, feveran etmemiz edinilmiş duygudur. Bu edinilmiş duygular doğuştan gelmekle birlikte refleksif hareketlerdir. Tersi durumda kazanılmış duygular ise doğuştan gelmeyip sonradan kazanılan duygulardır. Köpekten korkmak gibi. Küçük bir bebeğin köpekten korktuğunu göremezsiniz. Șopi bunlar üzerine de deginmistir. Her ne kadar bu şekilde dile getirmese de gurur ve şeref gibi duyguların zaman içinde yaratıldığını dile getirir. Robinson olmuş olsaydık bizim için şeref ve gururun pek bir anlamı olmazdı. Yahu zaten robinsonluk bir durumda seref ve gurur da olmazdı. Șopi bu tür duyguların toplum tarafından yaratıldığını dile getirir. İnsan toplum içinde yaşadığından ötürü toplumdan dolayı topluma karşı bir otokontrol mekanizması geliştirir. Evet evet siz de çok iyi biliyorsunuz bu durumlari:) başkaları benim hakkımda ne der düşüncesi yani. Ya da milletin kızı/oğlu söylemleri. Şeref olgusunu ele alırken özellikle üzerinde durmuştur. Ve şeref olgusunu bizzat karşı gözde tanımlamıştır diyebiliriz. Başkalarının bize vermiş olduğu değer şerefimizin alt yapısını oluşturur ona göre. Peki başkaları olmasaydı. Şerefsiz mi olurduk demekten kendimi alamıyorum :)  ama öyle kaba anlaşılmasın. Ona göre şerefsiz olurduk. Ama tanımlanmamış bir şey olduğundan dolayı, ontolojik olarak yokluktan, bilinmemezlikten gelen bir şerefsizlik. Șopi bu tür düşüncelerden ötürü sanırım bazen kendisinin sınırlandırılmış olduğu hissine kapılmıștır. Yanisi toplum, insanın kendisini bizzat sınırlayan bir oluşum ya da olgudur. Kişi sınırlanmıș halinden kurtulmak için bazen kendisine vakit ayırmalı ve yalnızlığı seçmelidir der. Yalnızlığı sevmelidir der aynı zamanda. Çünkü yalnızlik kendini anlama ve diğerlerinden soyutlama düşüncesini doğurur. Hal böyle iken kişi ancak bu şekilde anlam arayışında kendini görür . Satrançta oyunu oynayan rakiplerden çok rakipleri izleyen 3.șahıs olmak yani. O her hamleyi görür ve daha iyi analiz eder.. Kadının şerefi çok daha önemlidir :çünkü kadının hayatında cinsel ilişki en önemli şeydir. Öyleyse kadınlık onuru, bir kızın kendini hiçbir erkeğe vermemesini, bir kadının da kendini yalnızca nikahlı olduğu erkeğe vermesini düşünen genel fikirdir" der șopi kitabın bir yerlerinde. Ve bu fikrini şöyle destekler özetle. Bir kadın objedir erkek ise her şeydir :) șopi'nin kadınlar hakkındaki tutumu az biraz diyemeyeceğim oranda kötü. Ona göre kadın erkeğe sadece bir şey verebilir o da 'kendisi'dir. Kendisini vermek demekle kastettiği elbetteki bedenidir. Dolayısıyla kadının şerefi tamamen buna bağlıdır. Oysa erkek çocukların ihtiyaçlarından tutun ev ihyaçlarına kadar her şey erkekten sorulur. Düşünmek bile erkeğin sorumluluğunda. Böyle bir durum karşısında kadın erkek karşısında bir yükümlülük altına girmiş olur. Erkek bu kadar yük yüklenmișken benim de ona sadakat göstermem gerekir ki şerefimi koruyabileyim demeli kadın. Kitapta yer alan bir pasaj aynen şöyle :"" Dişi erkekten her şeyi, yani arzuladığı ve ihtiyacı olan her şeyi talep eder ve bekler: erkekse dişiden öncelikle ve dolaysız olarak tek bir şey talep eder. Bu yüzden erkeğin dişiden bu tek bir şeyi, ancak her şeyin sorumluluğunu, üstüne bir de bu ilişkiden doğacak olan çocukların da sorumluluğunu üstlenmesi karşılığında elde etmesini sağlayan bir düzenin kurulması gerekmiştir. Bütün dişi cinsinin refahı bu düzene bağlıdır. Bunu uygulatmak için bütün dişilerin zorunlu olarak omuz omuza vermesi ve ortak bilinçte olduklarını kanıtlaması gerekir. Ancak o zaman dişi cinsi, bedensel ve zihinsel güçlerinin üstünlüğü sayesinde doğası gereği bütün dünyevi mülklerin sahibi olan bütün erkek cinsinin karşısına ortak bir düşman olarak çıkar, erkeklerin yenilmesi ve fethedilmesi gerekir ki, erkeklere sahip olarak onların dünyevi mülklerini de ele geçirebilsinler. İşte bu amaçla bütün dişi cinsinin şeref ilkesi, erkekle her türden evlilik öncesi ilişkinin yasaklanması, böylece her bireyin, bir tür teslimiyet olan evliliğe zorlanması ve böylece bütün dişi cinsinin geçinmesidir. Fakat bu amaca sadece yukarıdaki kurala sımsıkı uyularak tam olarak ulaşılabilir: Bu yüzden bütün dişi cinsi, gerçek bir ortak bilinçle, üyeleri arasında bu kuralın ayakta tutulmasını gözetir. Buna uygun olarak, evlilik dışı bir ilişkiyle bütün dişi cinsine karşı ihanette bulunan her kız, eğer bu davranış biçimi yaygınlaşacak olsa, dişi cinsinin refahının altı oyulacağından, bunlar tarafından dışlanır ve namussuzlukla damgalanır: Bu kız şerefini yitirmiştir. Artık hiçbir kadın onunla konuşamaz: Vebalı biri gibi herkes ondan kaçar. Kocasına ihanet eden de aynı kaderi paylaşır;çünkü bu kadın, kocasının ona vaat ettiği teslimiyete sadık kalmamıştır ve bu örnek, diğer erkekleri bu şekilde teslim almaktan caydırmaktadır;oysa bütün dişi cinsinin kurtuluşu buna bağlıdır.""  Șopi böyle düşünür dile getirir kadın şerefini ve kadın hakkındaki tutumunu. Erkeğin şerefi ise kadının aldatması durumunda, olaya müdahale etmesiyle yaklaşır. Aldatma söz konusu olduğunda ve tespit edildiğinde erkek ondan ayrılmakla şerefini korumuş olur ona göre. Bu tür düşüncelerin olumlu ve olumsuz olması elbette ki tartışmalı bir konu. Ama şu da bir gerçek ki șopi nin cinsel şeref dediği kısımda erkeklere biçilen şeref çok ama çok cok az. Böylesi bir düşüncenin kabul edilmesi hele ki gününüz şartlarında kabul görülmesi abesle iştigal olur ancak. Aynı düşünce ve görüşlerini yanlış hatırlamıyorsam aşkın metafiziğiadlı eserinde de dile getirmişti. Merak edenler o kitabı temin edip ordan da bakabilirler pekâlâ. Eserler ve eylemleri ayırır șopi. Günlük yaşantımızda yaptığımız, edimde bulunduğumuz şeyler yani eylemler basit kökenli olup dürtüseldir. Bu eylemler ani olduğundan etkileri de nispeten az olur. Zamansallik açısından birkac gün etkisini sürdürebilir der șopi. Oysaki eserler öyle değildir. Çünkü eserler genele hitap eder ve kalıcılık sağlar. Ayni zamanda düşünsel bazda da zeka ürünüdurler. Șopi bunun karsilastirmalarini örneklerle sunma yoluna gitmiştir. Herhangi bir yerde cerayan eden bir patlama akabindeki kısa zaman diliminde etkisini yitirir ve unutulur. Oysaki Platon Aristo Horatius Homeros hala aramızda. Onların aramızda olmasının nedenini temelde zekayı ele almış olduklarına bağlar. Mutluluk amaclanmasi gereken bisey değildir derim hep. Çünkü amaç haline getirilen mutluluk elde edilmesi için zarar vermeye de götürebilir kişiyi. Bu durumu makyavelci bir bakış açısıyla ele aliyourm. Șopi nin bazı düşünceleri de bu şekilde sanırım. Ona göre yaşam için mutluluk şart değil. Yaşam sadece üstesinden gelinmesi gereken bir duvardir. Esas mesela mutlu olmaktan ziyade mutsuz olmamak ve acıdan uzak durmak. İnce bir çizgi var arada ama hak veriyourm kendisine. Sade bir yaşamın gerekliliği gibi değerlendirilebilir belki. Az biraz 'anı yaşa' mottosuna değinen șopi yaşam karşısında planlamalara da karşı çıkar. Yapılacak olan hazırlıklar insan için ayrı bir uğraş gerektirdiği gibi aynı zamanda kişinin yaşamı da zamansal olarak buna yetmeyecektir. Hep bir hedef belirlemek sığ bakıp etrafı görmemektir. Kişi boylesi planlar ve hazırlıklar yapacağına olduğu gibi yaşamaya çalışmalıdir. Özgürlük anlayışları kişiden kişiye elbette ki değişir. Kimisi sınırsızlık isterken kimisi aksini iddia eder. Evet șopi de kiniklere katılıp kısıtlı olmayı daha uygun görenlerden. Açıkçası farklı bir açıdan yaklaşacak olursan sınırsızlık gerçekten de daha güzel bisey. Lakin sopinin ele aldığı biçimde görmek kannatimce yanlış bisey olur. Olaya söyle bakalım. Her şeyi elde edebiliyoruz ve herhangi bir sınırlılık hali söz konusu olmasın varsayalım. Böylesi bir durumda kişi ne isteyeceğini bilemez hale gelecektir. Bu durum yaşam karşısında kişiyi dışsal yapar ve içkenligi yok eder ancak. Aşkın bir durumla karşılasan insan zihninin yok olacağı da aşikardır bence. İçimizden belki güzel diye geçiyor ama bir düşünün derim. İstediğiniz her şeyi yapabiliyorsunuz ve uğruna mücadele edebileceğiniz hiçbir şey yok ama hiçbir şey. Bu insanlığı tanrisalliga ulaştırmak olur ancak. Peki tanrı olmaya hazır mıyız ya da ister miyiz acaba? İnsanlar davranışlarında tutarli olmalı der șopi. Bunun için de sık sık geçmişine dönmeli ve deneyimlerini hatırlamalidir. Bunu yapmayacak olursa benlik bütünlüğünde kopmalar meydana gelebilir ve kişi bulanık bir yaşam sahibi olur der kısaca. Daha önceki deneyimlerimiz ve şimdiki yaşamımız arasında tutarlılik olduğu müddetçe güzel olan olur. Bu uğurda günlük tutmanin da iyi geleceğini söyler. Pek tabi böylesi bir düşünce de kulağa hoş geliyor ama elestirilmeyecek diye bir şey de yok. İnsan doğası gereği bilincini kullanan bir varlıktır ki șopi de bunun çok üzerinde durmuştur. Doğa, insan ve diğer canlılar karşısında kişi kendini değiştirebilmeli bence. Sabit kalan bir kişilik zamana uyum sağlamada da güçlük çeker ki bu durum da kişiyi kısırlaştırır. Doğal olan en güzel olandır der șopi. Dolayısıyla insanlar ya da eylemler dogalari gereği ne kadar  doğallık barindirirsa yanisi ne kadar kendisini gösterirse açık bir şekilde o kadar iyi olur. Bunun zıttı olan durum ise taklitciliktir der. Taklitcilik özünde asagilamayi barındırır ki bu da kendine yetememe kavramıyla karşılanabilir. Kişi bu şekilde kendisini olduğunun dışında göstererek kendisine de hakaret etmiş olur ve hatta kendisini lanetler der. Napolyon'un 'Doğal olmayan her şey, kusurludur vecizesiyle de dile getirmekten kendini sakinmaz. Acaba niye Napolyon. Keşke Platon' u örnek varmış olsaydı. Hoş Platon'un taklitciligi daha çok sanat üzerine kurgulanmış bir felsefedir lakin eminim sopi nin bu görüşlerine çok daha uyum sağlayacakti. Bir ağacı resmederken sanat yaptığınızı varsayarsiniz oysaki yaptığınız ucuz bir taklit olduğunu savunur Platon. Ucuz.. Niye ucuz. Çünkü ruhu yok. Resmettiginiz ağacın görünen tarafını ele alıyorsunuz peki ya görünmeyen tarafı. Ustelik resmederken bile ağacın kendi cinsinden olamayan bir şeyle taklit ediyorsunuz. Boya kullanarak. Bunun ucuzluk olduğunu savunur Platon. Taklitcilik kötü iken taklitin ucuz olmasıni varın siz düşünün işte bu vb durumlardan ötürü kişi taklitten uzak durmalı ve özgün olmalıdır. Çünkü gerçekten bir özelliğe tam olarak sahip olan birinin aklına, bunu ortaya sermek ve taklit etmek gelmez der șopi. Gereksinim duymaz... Kitap 6 bölümden oluşuyor. Okunması zevkli ve güzel. Derin anlamlar içeren bir kitap. Kendi düşüncelerinizden kesitler bulabileceğiniz bir kitap aynı zamanda. Düşünür anlamı yogunlastirmak için örneklemeler gitmiş. Gorthe rochefoucauld Seneca vs vs gibi düşünürlerin söylemlerine yer vermiş. Bu yönüyle düşünce harmanı diye bakabiliriz kitaba. Pesimist bir filozof. Çarpıtıcı söylemlerden ötürü canınızı sıkabilir ve düşünmeye sevk etmesi an meselesi. E wala okuyun derim bence. İyi okumalar /Esenlikle
Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar
Yaşam Bilgeliği Üzerine AforizmalarArthur Schopenhauer · Kabalcı Yayınevi · 20176,9bin okunma
··
7bin görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.