Ingmar Bergman'ın, yaşlı bir profesörün ölümle ve kendisiyle olan hesaplaşmasını anlattığı Yaban Çilekleri (Smultronstället) filmini anımsattı bana Yalnız Gezenin Düşleri. Film için yapmış olduğum analizin bu kitap içinde geçerli olduğunu düşündüğümden, bire bir paylaşma isteği duydum.
Sona yaklaştığımızı hissettiğimizde, kendi geçmişimize ve içimize doğru bir yolculuk yaparsak; hayatlarımızın bir kaç düş ve bir kaç görüntüden ibaret olduğunu, üzüntü ve pişmanlık ile göreceğiz. Bildiğimiz her şey ya da daha doğru ifadeyle, doğru yaptığımıza inandığımız her şeyin aslında ne kadar ahmakça olduğuna şahit olacağız. Bu hayat, bir şehir kadar kalabalık olan yalnızlığımızla bizlere eşlik ediyor.
Jean-Jacques Rousseau'nun da dediği gibi "Mutlu olan az kişi gördüm, belki de hiç görmedim; ama, gönlü hoşnut kimselere sık sık rastlarım."
Yalnız benliğiniz ve gönlünüz hoş olsun sevgili dostlarım.