Plansız yapılan eylemler gibi plansız okunan kitaplar da daima daha keyifli oluyor.
Hüznün Fiziği hakiki bir roman. Esere ilk başladığımda, ağır olduğunu düşündüm ama yazarın üslubu çok farklı olmasına rağmen oldukça akıcıydı. Mizahi bir üslubu var. Daha önce okuduğum hiçbir yazarla ya da herhangi bir eserle kıyaslayamam. Şimdiye kadar Bulgar edebiyatından bir eser okuma fırsatım olmamıştı. Günlük hayatımda Bulgarlarla istemsizce haşır neşir olduğum halde Bulgar edebiyatına hiç bulaşmamış olmam tuhaf. Açıkcası Bulgaristan'ın Georgi Gospodinov gibi bir kaleme sahip olması bile beni çok şaşırttı. Gospodinov ile Bulgar edebiyatı benim için önemli bir yere sahip oldu. Eserde, bir çocuğun gözünden 1970'ler ve sonrasının Bulgaristan'ını okuyorsunuz. Bazen dedesinin anılarına ortak oluyor, bazen de babasının... Yeri geliyor insanların anılarını topluyor. Miitolojiden örnekler de var ve anlatırken empati duygusunu okuyucuya aşılıyor. Minotor ve onun karanlık labirentinden bahsederken aslında romanın kendisinin okuyucu için labirent olduğunu fark ediyorsunuz. Empati duygusunun yoğun olması eseri daha etkileyici kılıyor. Okurken durgun bir havası var gibi hissetseniz de aslında tam tersi okuyucuyu nefes nefese bırakıyor ve birçok duyguyu aynı anda hissettiriyor. Zamana yayarak okunduğunda daha çok keyif alıyorsunuz. Konudan konuya geçerken okuyucuyu asla rahatsız etmiyor, ilginiz dağılmıyor.
Sıra dışı eserleri sevenlerin keyifle okuyacağını düşünüyorum.
Keyifli okumalar dilerim. :)