Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

518 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Aslolan mutlaklaştırmadan yaşamak
Ne kitaplar olmadan, ne de sadece kitaplarla bir başka deyişle, kitaplar ne her şey ne de hiçbir şeydiralgısı; kitaplarla kurulacak ilişkinin en gerçek, en yalın halidir. Çünkü kitaplar anlamanın, öğrenmenin pek çok yolu yordamı yanında elverişli bir seçenektir. İşte okuyunca bu tesbiti doğruladığı görülecek olan bir kitap:edebiyat otoriteleri tarafından modern romanın başyapıtlarından sayılan, Elias Canetti’nin yazdığı tek roman olan;“Körleşme” adlı özgün çalışması… tekrar tekrar okunmayı, hakkında konuşmayı, tartışmayı hak eden bu romanın kahramanı Prof. Peter Kien kitap tutkunlarını imrendirecek biçimde 25 bin kitabı ile beraber yaşayan, kentin en büyük kütüphanesine sahip olma övüncünü taşıyan, kalan miras sayesinde geçim derdi olmayan, isteklerine kolayca ulaşansadece kitaplarıyla ilgilenen bir münzevi… Peter Kien insanlarla ilişkisini en alt düzeye indirmiştir. Eşi, dostu yoktur. Tek akrabası olan kardeşi ile de görüşmez. Çok ünlü bir sinolog olmasına rağmen uluslararası toplantılara katılmaz, meslektaşlarıyla görüş alış verişinde bulunmaz. İnsanlarla ilişki kurmamak için elinden geleni yapar. İlişki kurmak zorunda kalırsa da küfredip, itip kakacak kadar kaba davranır. Sokağa sadece günün erken saatlerinde ilgisini çekecek yeni kitap var mı diye kitapçı vitrinlerine göz atmak, kitapların kokusunu içine çekmek amacıyla çıkar. Gününü evinde kitap okuyarak, araştırmalar, başta Çince olmak üzere Doğu dillerinden çeviriler yaparak, makaleler yazarak geçirir. Prof. Kien’in bu üstenci, yalıtık yaşam biçimi fildişi kulesindeki bir aydının nasıl yaşadığını simgeler. Tamamen yabancısı olduğu Dünyayla kurduğu ilk iletişimde bu fildişi kulenin yıkılacağını tahmin etmek de zor değil. Onun nasıl bir şiddetle yerle bir edileceğini, bu kibirli aydının insanlarla ilişki kurunca ne hallere düşeceğini ise “Körleşme”yi okumadan tahmin etmek olanaksız. Prof. Kien’in kendini insanlardan tamamıyla soyutlamış olmasının en önemli neden ve sonuçlarından biri de kendinden başka hiç kimseyi sevmemesi, insanları değersiz, küçük ve cahil görmesidir. Kadınlara düşmanlığı ve nefreti ise daha da üst düzeydedir. Ama günlük gereksinimlerini karşılayabilmek için bir kadının hizmetine gereksinimi vardır. Therese Krumbholz sekiz yıl boyunca Kien’e tam da onun istediği gibi hizmet eder, kitapların üzerine tek bir toz tanesi düşmesine izin vermeyecek kadar titiz, kahvaltısını tam saatinde getirecek kadar dakik, tek bir kelime etmeyecek kadar sessiz ve gerekmediği hiçbir zaman ortada gözükmeyen bir hizmetçi. Therese aslında “cahil, açgözlü ve bencil”dir. Prof. Kien’i sürekli izler, gizlerini çözmeye çalışır. Artık orta yaşı geçmiş olan Therese’nin amacı geleceğini güvence altına almaktır. Geleceğini güvence altına almasını sağlayacak fırsatı da bir yanlış anlama sayesinde yakalar. Prof. Kien’in en büyük kaygısı kendisinden sonra kitaplarının başına bir şey geleceği, kütüphanesinin dağılıp yok olacağıdır. Hizmetçisi Therese'nin kitaplarına tam da istediği ilgiyi gösterdiği yanılsamasına kapılır. Gelecekte kitaplarını koruyacak kişinin Therese olduğuna inanarak kendinden yaşça büyük ve hiçbir ortak özelliği bulunmayan bu kadınla evlenir. Therese ile evliliği Prof. Kien’in felaketi olur. Therese yavaş yavaş evde hakimiyet kurar. Küçük, karanlık hizmetçi odasından evin içine doğru yayılır. Sonunda Prof. Kien evin dörtte üçünü içindeki kitaplarla birlikte Therese’ye bırakmak zorunda kalır. Hizmetçi evin hanımefendisi olmuştur. Therese’ye karşı tek sığınacağı şey “körlük”tür. “Körlük, zamanı ve mekânı alt etmeye yarayan bir silahtır; Evrende egemen olan kuram, körlüktür. Körlük, birbirlerini görmeleri halinde beraberlikleri düşünülemeyecek nesnelerin ve yaratıkların yan yana bulunmalarına olanak tanır. Zamanın artık çekilmez olduğu, taşınması olanaksız bir yüke dönüştüğü noktada koparılabilmesi ancak körlüğün yardımıyla düşünülebilir” Prof. Kien, Therese’ye karşı “körleşme” yöntemini kullanacaktır. Bu körleşme yaşamının tüm amacı olan kitap okumasını ve yazmasını engellese de Therese’yi engelleyemeyecektir. Tıpkı daha sonra Prof. Kien’i kapının önüne koyup nefret ettiği Dünya ve kitlelerle birlikte yaşamak zorunda bıraktığında da işe yaramayacağı gibi... Böylece; Pieter Kien, “Dünyasız Bir Kafa”dan“Kafasız Bir Dünya”yaistemsizce yelken açar. bu kibirli aydının fildişi kulesinden çıkıp yaşama karıştığında en cahil insanların bile elinde oyuncak olacak kadar çaresizleştiğini görmek hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Başta kitap sevgisi olmak üzere tüm zaaflarından yararlanarak cebindeki paraları ele geçirmeye çalışırlar. Kien’in körleşme yoluyla kendini kapaması, olayların akışına bırakması bir işe yaramaz, aksine sonunu hızlandırır. Cüce ve kambur Fischerle’nin oyunları onu adamakıllı bir tezgahın içine düşürür. Fischerle Kien’in neredeyse tüm servetini ele geçirmiştir ve Amerika’da yeni bir yaşam kuracaktır. Ama yaşam ya da romanın tanrısı Canetti onun da amacına ulaşmasına izin vermez. Yaptığı kötülüklerin cezasını hazin bir ölümle öder. “Kafasız Bir Dünya”nın yani sokaktaki yaşam tamamen kötülükle doludur. İnsanlar birbirlerine kötülük yapmak, küçük duruma düşürmek için ellerinden geleni yapar. Küfür ve şiddet bu yaşamın simgeleridir. Canetti adeta “Dünyasız Bir Kafa”ya karşı “Kafasız Bir Dünya”nın önerilemeyeceğini örneklemiştir. Bölümün sonunda Kien yarı deli bir durumda kapıcısına sığınır. Yazar romanda çıkış yolunu da işaret eder. “Kafadaki Dünya” olarak kavramlaştırdığı önermesiyle olayların gelişim seyrini değiştirir. Nitekim; Prof. Peter Kien’in Paris’te yaşayan kardeşi ruh doktoru Georges Kien olaylara el koyar. Georges Kien ağabeyinin tamamen tersi bir yapıdadır. Sosyaldir, sürekli insanlara yardımcı olmaya çalışır ve başta kadınlar olmak üzere insanları sever, sevilir. Georges Kien, Viyana’ya gelir gelmez ağabeyinin nasıl bir duruma düşürüldüğünü anlar. Therese’yi işgal ettiği evden çıkarır, ağabeyinin gardiyanlığını yapan kapıcıyı uzaklaştırır ve mahvedilen kütüphanenin kitaplarını rehinden kurtarır. Tüm bunlara rağmen Peter Kien fildişi kulesine yeniden kapanıp “Dünyasız Bir Kafa”daki durumuna dönebilecek midir? Ama iki kardeşin hesaplaşması, Peter Kien’in kendini savunurken söylediği sözler, kısa sürede toparlanabileceğini düşündürüyor. Elias Canetti “Körleşme”yi 1931’de, 26 yaşındayken kaleme alır. Romanın basımı 1935’de Viyana’da gerçekleşir. 1943’de İngilizceye çevrilir, savaşın bitiminde deyani 1946’da bu haliyleingiliz okurlara ulaşır. Canetti’ninses getiren “Kitle ve İktidar” yapıtının 1960’da yayımlanmasıyla birlikte “Körleşme” de tüm dünyada yankılanmaya başlar. “Yazarın ve kitabının Türkiye’de tanınması ise, yazarın 1981’de Nobel Edebiyat ödülü alışıyla mümkün olur. Usta çevirmen Ahmet Cemal, çevirinin yeni baskısına yazdığı önsözde çeviriye 70’li yılların ikinci yarısında Oğuz Atay’ın kitaba dikkati çekmesi ile başladığını anlatıyor. Yani Canetti’nin Nobel alması ile “Körleşme”nin Türkçede yayımlanması hoş bir tesadüf olmuş. “Körleşme”nin öneminden söz edenler, romanın gelmekte olan Nazizm’in habercisi olabilecek bir içerikte olmasına dikkati çekiyor.Nitekim kitap Nazi yönetimince yasaklansa da bu durum dünyayı dolaşmasını engelleyemedi. Türkçedeki yayımı da ilginçtir 12 Eylül Askeri Darbesi’nin en karanlık günlerine rastlar. Okuyanları derinden etkileyen ve modernist bir roman olarak tanımlanan“Körleşme”’nin kahramanlarını yazar gerçek hayattan yaptığı gözlemlerden soyutlamış. Nitekim, hizmetçi Therese Krumbholz, öğrenciyken kiraladığı evin sahibesi, Prof: Pieter Kien ise 1927 yılında yaşanan Viyana Adalet Sarayı yangınından dosya kurtarmaya çalışan bir memur. Ayrıca Yazar bu romanı yazarken Franz Kafka’nın “Dönüşüm” adlı romanında kullandığı dilden de etkilendiğini belirtmektedir. Elias Canetti, 25 Temmuz 1905’te Bulgaristan prensliği’nin Ruscuk şehrinde doğup 14 Ağustos 1994’teİsviçre’nin Zürih şehrinde hayata gözlerini kapadı. Her ne kadar kimya ve felsefe öğrenimi görse de modernist romancı, oyun yazarı, anı ve kurgusal olmayan düzyazı yazarı olarak edebiyat tarihine kayıtlandı. Eserlerini Almanca yazan Canetti,bir Berlin seyehatinde tanıştığı alman yazarlar Bertolt Brecht, Isaak Babel ve George Groszile etkileşim halinde oldu.Göçlerle ilerleyen yaşamının son 20 yılını isviçre’de geçirdi ve vasiyeti üzerine yineünlü bir yazarolan ames Joyce‘un yanına gömüldü. "geniş bir bakış açısı, fikir zenginliği ve sanatsal güç ile işaretlenmiş yazıları için, diğer pek çok ödülünün yanı sıra, " 1981 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü de kazandı. Anlaşıldığı üzere, yaşamın içinden doğru gözlem, deneyim ve etkileşimlere dair birikimleri taşıyan “Körleşme” romanı, bilinç körlüğüne yönelen bir itiraz olarak belirginleşirken, pratikte hiçbir karşılığı olmayan kuruntuların, kurmacaların insanı kendi yarattığı yalnızlık adasına nasıl hapsedeceğini ilmek ilmek işliyor. Akıcı bir dil ve anlatımla, yormadan, usandırmadan sürükleyici bir seyirde ilerleyen kitap; sonuna gelindiğinde kendikendine yüzleşme koşulları da yaratıyor. Duyarsızlığın, benlik tutkusunun ve şimdiki zaman sarhoşluğunun insan ruhunda yaratması muhtemel tahribatları göstermeye çalışan bu kitabı tüm pkitapseverlere öneriyoruz.
Körleşme
KörleşmeElias Canetti · Payel Yayınları · 20093,554 okunma
·
579 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Mahmut Keçeci okurunun profil resmi
Bunun yordamı bilinci özgürleştirmektir.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.