Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

624 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Kurtuluşu Yabancıların İdaresi Altında Gören Aciz Zihniyet
Bazı insanlar mücadeleden kaçar, bazıları ise mücadeleye doğru koşar. Türk Kurtuluş Savaşı aynı ortamda her iki kişiliğin de sergilendiği örneklerden biridir. Bazıları artık her şeyin bittiğini düşünmüş, bazıları da her şeyin daha yeni başladığını düşünüp kanının son damlasına kadar savaşmayı tercih etmiştir. Bir tarafta yaşamak için özgürlüğünden vazgeçmeye hazır ezik ve silik kişilik, bir tarafta da haklı bir davanın peşinden koşmanın idrakiyle ölüm korkusu taşımayan savaşçı kişilik... Bir yanda mandaperestler, diğer yanda bağımsızlığı bütün değerlerin üstünde görenler ve bağımsızlık uğruna canını feda etmeyi göze alanlar... Tarih her ikisini de kaydetmiştir. Belgeler kimin neyi savunduğu, hangi kişiliği taşıdığını ortaya koymuştur. Hayri Yıldırım “Amerikan Mandacıları” kitabında manda meselesini enine boyuna inceler. Kitabın tam adı “1919’da Yabancı Himaye Tartışmaları ve Amerikan Mandacıları”dır. Hayli hacimli olan bu kitabı Togan Yayınları Haziran 2012’de basıp okurlarla buluşturur. Herhalde aradan bu kadar zaman geçtikten sonra yeni bir baskısı da çıkacaktır. 623 sayfalık kitapta Yıldırım nadiren dipnotlarla araya girip sadece belgeleri konuşturur. Bu yüzden belgelerle dolu bir maziyi yansıtır “Amerikan Mandacıları”. Büyük romancı, klasikleşmiş eserlerin altında imzası olan Halide Edip Adıvar’ın bile bir zamanlar meylettiği manda meselesi bu kitapla birlikte daha bir billurlaşır, açıklık kazanır. Mandacıların niçin mandada direttikleri de ortaya konmuştur. Bağımsızlığından ve özgürlüğünden ödün verenlerle tam bağımsızlıktan yana olanları anlatan bu eser aynı zamanda daha da derinlere indiğimizde birbirine taban tabana zıt iki karakterin çarpışmasını yansıtması bakımından da ibretle okunmalıdır. Detaylı psikolojik analizler etrafında şekillenecek bir okuma kaç çeşit insan olduğunu anlamak açısından da fayda sağlayacaktır. Sömürgeci zihniyeti anlayamayan, özgüven eksikliği taşıyan zavallı ruhların psikolojisi gerçekten incelenmeye değerdir. Böyle insanların bilinçaltında neler yattığı pekâlâ ayrı bir araştırma konusu olabilir. Türk bağımsızlık mücadelesinde asil ruh bağımsızlık uğrundaki çabasında gayet net ve kararlı bir tutum sergilemiştir. Peki ya mandacı, işbirlikçi ruh? Aynı şeyi onlar için de söyleyebilir miyiz? Onlar ancak manda meselesinde kararlı davranmışlardır. Kararlı olmak elbette önemlidir. Ancak hangi konuda kararlı olduğun daha fazla önemlidir. Manda konusu ilk olarak Erzurum Kongresi’nde tartışmaya açılmış, ancak asıl ateşli tartışmalar Sivas Kongresi’nde baş göstermiştir. İlk önce kongre üyelerinin çoğunluğunun mandacı olmadığını belirtelim. Vasıf Bey, Osman Nuri Bey, Refet Bey, İsmail Fazıl Bey, Ahmet Nuri ve İsmail Hami mandacı olarak kitapta adı geçen isimler. Bu kişiler kongrede uzun konuşmalar yaparlar. Yazar, tutanakları da yayımlayarak kimlerin ne düşündüğünü öğrenmemizi sağlamıştır. Halide Edip kongreden önce Mustafa Kemal’e mektup yazarak Sivas Kongresi’nde mandanın kabul edilmesinin hayırlı bir gelişme olacağını belirtir. Daha başka kişiler de Amerikan mandasının kabul edilmesi yolunda Mustafa Kemal’e mektup göndermişlerdir. Mesele sadece Amerikan mandasını kabul edip etmemek de değildir. Amerikan mandacılarından ayrı bir de İngiliz mandacıları vardır. Amerikan mandacıları Wilson Prensipleri Cemiyeti etrafında toplanırken İngilizciler İngiliz Muhipleri Cemiyeti etrafında toplanır. Yalnız İngiliz taraftarları Amerikancılar kadar güçlü değildir. Zaten ne Erzurum Kongresi’nde ne de Sivas Kongresi’nde İngiliz mandasının sözü bile geçmez, çünkü İngilizlerin bir numaralı Türk düşmanı olduğu vatanseverler tarafından pekâlâ bilinmektedir. Amerikan mandacıları Amerikan Başkanı Wilson’ın dünyaya ilan ettiği ünlü Wilson ilkelerine dayanarak manda konusunda ısrar ederler. Amerikan mandacıları asla vatan haini olarak görülemez, değerlendirilemez. Yıldırım bunu da belirtir. Ve can alıcı bir noktaya temas eder. Kaleminden takip edelim: “İşin ilginç tarafı, manda isteyen kişiler, vatansever olarak görünen kişilerdir. Halide Edip İzmir’in işgali üzerine üzerine İstanbul mitinglerinde ateşli nutuklar çeker. Keza, Kara Vasıf’ın birçok hizmeti olur. Hatta İsmet Bey, Ankara’ya geldiğinde, Cumhuriyet’in ilk Başkakanı olur! (...) Ama vatansever kişilerin manda düşünebilmesi, üzerinde durulması gereken çok önemli bir konudur! Hem vatanı sev hem de onu kalkındıracağım diye yabancıya teslim etmeyi iste!” (s. 147) Aynı sayfada Mustafa Kemal’in Wilson prensiplerini eleştiren sözleri de yer alır. Mustafa Kemal, Wilson’ın ortaya koyduğu süslü sözlere inanmaz. I. Dünya Savaşı bitmesine rağmen birçok yerde devam eden işgalleri buna kanıt olarak gösterir. Mandacıların gafleti ve yanılgısı işte burada parlamaktadır. Mustafa Kemal Wilson ilkelerinin göstermelik sözler olduğunu ve Amerika’nın dünya barışını tesis etme niyetinin gerçeklerle hiç uyuşmadığını etrafında cereyan eden olaylarla teyit etmiştir. Kaldı ki Wilson Türkiye’nin doğusunu da içine alan büyük bir Ermenistan hayali kuran bir devlet adamıdır. Kitapta hiç bahsedilmese de Wilson’ın Kürdistan hayali de bilinmektedir. Banu Avar’ın “Hangi Dünya Düzeni?” kitabının 73. sayfasında yer alan Wilson haritasından Wilson’ın Türkiye’nin doğusunda Ermenistan’la birlikte Kürdistan’ı da kurmak istediği çok açık bir şekilde seçilmektedir. Yıldırım diğer kitaplardan farklı olarak ABD’nin kendi toprakları dışındaki 1919 yılına kadar olan müdahalelerinin listesini de veriyor kitabında. İlk sayfalarda yer alan bu listeye son sayfalarda 1919’dan 2003 yılına kadarki müdahaleleri de ekliyor. İki listeye bakıldığında görülmektedir ki ABD hiçbir zaman dünya sahnesinden elini eteğini çekmemiştir. Wilson ilkelerinin güzel yüzüne kanan Osmanlı aydınları katı ve acımasız İngiltere’den kaçıp ABD’ye kanatları altında sığınmışlardır. Yazar meseleyi şöyle anlatır: “O dönemdeki manda olmayı isteme, belki de tarihimizin en lekeli, en kara dönemidir! Bu bir rezalet, bir haysiyetsizlik, bir şerefsizlik örneğidir! Gönüllü teslimiyet, gönüllü kölelik, gönüllü sömürge olmaktır! Kaldı ki bağımsızlık öyle üç beş kişinin millet adına konuşarak himayeyi istemesiyle vazgeçilecek bir şey değildir! Ve bağımsızlık, bir şeref, bir var olma haysiyeti, bir karakter niteliğidir!” (s. 19) Mandacılar en çok Sivas Kongresi’nde seslerini yükseltmiştir. Kitapta dikkati çeken ayrıntılardan biri de Mustafa Kemal’in bu kongrede başkan olmasına rağmen Amerika yandaşlarının sözlerine hemen tepki göstermeyip eleştirilerini sonraya saklamasıdır. Yazarın belirttiğine göre Mustafa Kemal kongre esnasında manda tartışmalarına girmeyerek bir taktik uygulamıştır. Ancak yoğun bir kulis faaliyetiyle mandaya karşı olduğunu her daim dile getirmiştir. Buna rağmen ABD’ye hitaben bir mektup yazılmış ve Mustafa Kemal bu mektubu “kongre başkanı” sıfatıyla imzalamıştır. (Mektubun tam metni kitapta var.) Ama mektupta ABD’ye “gelin bize himayelik edin, abilik edin” denerek yalvarıp yakarılmamıştır. ABD’den bir inceleme heyeti gönderilmesi beklenmiştir. (Zaten Sivas’ta manda fikri reddedildiği için Türkiye’yi mandater olarak yönetmesi ve himaye etmesi için ABD’ye davet göndermek tutarsız olurdu.) Birçok yorumcuya göre böyle bir mektubun ABD senatosuna gönderilmesine karar verilmesi Sivas Kongresi’nde manda isteyenleri yatıştırmıştır. Ayrıca milliyetçi bir hareketin varlığının da dünyaya duyurulmasını sağlamıştır. Doğu Anadolu’da Türklerin Ermenileri katledeceği söylentisi üzerine General Harbord başkanlığında kalabalık bir heyet Anadolu’ya gelerek bir rapor hazırlar. Anadolu’nun birçok yerini gezen ve çeşitli kişilerle konuşan Harbord aslında Türklerin Ermenilere saldırmasının değil, Ermenilerin Türklere saldırdığının altını çizer. Rusya Ermenistan’ına sığınan Ermeni sayısının abartıldığını da ekler. Aynı zamanda “manda” konusuna da sıcak bakmaz. Amerika’nın mandater olarak ne Türkleri ne de Ermeleri manda yönetimi altında yönetmesinin uygun olmadığını düşünür. Çünkü bu iş için bölgede hem büyük bir askerî kuvvet barındırması hem de büyük bir mali yükü taşıması gerekecektir. Peki, Ermelerinden ve Türklerden bazıları Amerika’nın mandası olmayı istiyor da Amerika bunu istiyor mu? Şöyle bir algı var: Sanki biz kabul edince ABD gelip tıpış tıpış yönetmeye başlayacak. Sanki ABD kucağını açmış bizi bekliyor. Oysa Yıldırım’ın verdiği önemli bir bilgiye göre Amerikan senatosu 28 Haziran 1919 tarihli Versay Antlaşması’nı ve ona bağlı olan Milletler Cemiyeti Paktı’nı onaylamayı reddederek manda dosyasını kapatmıştır. Çünkü manda rejimi Milletler Cemiyeti’ne bağlı bir sistemdir. Bu karar üzerine Amerika, Paris Barış Konferansı’ndan çekilmiştir. Şunu da belirtelim ki Ermeni mandasını yüklenme konusunda en istekli olanların başında ABD Başkanı Wilson gelmektedir. Ancak kongredeki çoğunluk buna izin vermemiştir. Kurtuluş Savaşı döneminde sadece Amerikan mandacılarıyla uğraşıldığı zannedilmesin. Padişahın ve Sadrazam Damat Ferit’in etrafında toplanan İngiliz mandacıları da düşmanı vatan topraklarına sokmamaya ve kanının son damlasına kadar savaşmaya kararlı olanları uğraştırmıştır. Erzurum Kongresi heyetince ABD Başkanı Wilson’a gönderilmek üzere kaleme alınan muhtıradan da bahsetmek gerekir. Bu muhtıradan anlıyoruz ki ABD yönetimi Yunanların İzmir’i işgalini uygun bulmuş ve İstanbul için Türklerin aleyhine bir karar vermiştir. Hatta korkunç bir ifade geçiyor. Deniyor ki: “Artık yok olmamızın size göre gerekli olduğunu anlıyoruz.” (s. 299) Yıldırım, ABD’nin bizim çıkarlarımıza ters düşen bütün davranışlarına rağmen vatansever olduğu bilinen kişilerin bu muhtıradan sonra dahi ABD mandasında diretmelerini şaşkınlıkla karşıladığını belirtiyor. Türklerin haysiyetini, bağımsızlığını, özgürlüğünü korumak için ulusal bir mücadele başlatan kahramanlarımızın, özellikle de Mustafa Kemal’in Millî Mücadele döneminde ne gibi badireler atlattığını ve kurtuluşu yabancıda gören onursuz bir zihniyetle nasıl başa çıktığını anlamak için “Amerikan Mandacıları” tam bir başucu kitabı. Hayri Yıldırım’ın eline, kalemine, yüreğine sağlık diyerek son noktayı koyalım.
·
312 görüntüleme
Tuncay Elyay okurunun profil resmi
ABD'ye yazılan mektubun tam metni de keşke paylaşılsa idi . Maalesef Mustafa armağan ve bazı karşı devrim derdinde olanların Atatürk'ün himaye istediğine dair uyduruk mektupları yayınlıyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.