Mısır denildiğinde sebebini bilmediğim bir büyünün sesi uğuldamaya başlar kulaklarımda.
Belki Ümmü Gülsüm'ün tesirinde hâlâ ruhum.
1960'ların zorlu şartlarında yıkık ve devrik birkaç yürek, daha kendi varlıkları üzerindeki ölü toprağını üzerlerinden atamadan; kendini diriltme gayretinde olan saf, duru güzelin sembolü Zühre'yi şekillendirme gayretinde.
Oysa Zühre bir sembolse; her şehrin iç mücadelesi, devrik kalplerin kuşatmasına rağmen hep bir şekilde buluyor kendini diye gösteriyor bize.
Hiçbir şey, hiçbir yer, yaşanılan hiçbir olay boşuna değil.
Bir insanı, bir toprağı, bir bilinci anlamına kavuşturan bir mânâ var hayatın sesinde.
Necib Mahfuz'u yakından tanımama vesile olanlara şükranla..
Okunulası çok.