Abdurrahman Câmî (ö. 1492) de Nefahâtü’l-üns isimli eserinde bu konuda şu menkıbeyi nakleder: Ebû Muhammed Haffâf, Şiraz şeyhleriyle beraber otururken müşâhede (Hakk’ı görme) meselesinde şöyle demiş: Tebük çölünde ve çok muhtaç hâldeydim. Duâ ederken birden perde kalktı. O’nu Arş’ı üzerine oturmuş olarak gördüm. Dedim ki: Ey Mevlâm! Benim sana karşı mevkiim bu değil. O mecliste bu sözü dinleyenler susup kaldılar. Müemmil-i Cassâs ise ona: Kalk, âlimleri ziyârete gidelim, dedi. Kalktı, Müemmil onun elini tuttu, hadis âlimi İbn-i Sa’dân’ın evine geldiler, selam verdiler. İbn-i Sa’dân onları hürmetle karşıladı. Müemmil: Ey Şeyh! Hz. Peygamber’den rivâyet edilen: Şeytan’ın gök ile yer arasında bir arşı (tahtı, sediri) vardır. Bir kulu fitneye düşürmek isterse ona bu arşı gösterir, hadisini okumanı istiyorum, dedi. İbn-i Sa’dân bu hadisi râvîleriyle birlikte okudu. Ebû Muhammed Haffâf bu hadisi duyunca: Tekrar oku, dedi. İbn-i Sa’dân tekrar okudu. Haffâf ağlayıp oradan çıktı. Birkaç gün ortalıkta görmedik, sonra geldi. Neredeydin, diye sorduk. Şöyle cevap verdi: O vakitten sonra kıldığım namazlarımı kazâ ediyordum. Çünkü şeytana tapmışım.”
| Abdurrahman Câmî, Nefahâtü’l-üns (nşr. Mahmûd Âbidî), Tahran 1382 hş., s. 251.