Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yanlış anlaşılan bir diğer konu “tasavvufî eğitimin zorunluluğu” meselesidir. Her Müslüman ibâdetlerini ihlâs ve huşû ile edâ etmek, nefsindeki kötü huyları temizlemek (tezkiye), gönlündeki Allah ve peygamber sevgisi tohumunu geliştirmekle mükelleftir. Ancak bunları yapmak için mutlaka bir tasavvuf yoluna (tarîkata) girmesi gerektiğini söylemek mümkün değildir. Bir insan, Kur’an-ı Kerim’i, hadisleri ve İslâm âlimleri ile sûfîlerinin yazdığı eserleri okuyup amel ederek bu yolda müsbet bir çaba içinde olabilir. Tarîkatlar, asırlardan beri insanın manevî eğitimiyle meşgul oldukları için bazı pratik bilgilere ve tecrübelere sahiptirler. Bir kişi bu tecrübe ve kültürden istifâde ile daha kısa yoldan mesafe kat edeceğini düşünerek bir tasavvuf yoluna bağlanabilir. Ancak bu şart değildir, olmazsa olmaz değildir. Bu konuda tasavvufî çevrelerde nakledilen: “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” sözü şöyle anlaşılmalıdır: “Mürşidi yâni rehberi olmayan kişinin, rehberi şeytan olur.” Kur’an, bir mürşid ve rehberdir. Hadisler de mürşid ve rehberdir. Bir kimse ne Kur’an’ı, ne hadisleri, ne de İslâm âlimlerini veya şeyhleri kendisine rehber olarak kabul etmez, hepsini terk ederse, o kişinin rehberi, mürşidi, şeyhi şeytan olur. Bu cümle böyle yorumlandığında, bir şeyhe bağlanmanın şart olmadığı ortaya çıkar. Nitekim Nakşbendî şeyhlerinden Yakûb-i Çerhî hazretleri tarîkata girmenin şart olduğunu iddia eden bir kişi ile tartışıp ona itiraz etmiş ve delil olarak: “Bugün sizin için dininizi tamamladım”[223] âyetini zikretmişti. Bilâhare bu olayı şeyhi Bahâeddin Nakşbend hazretlerine anlatınca o da Yakub Çerhî’yi onaylamış ve haklı bulmuştur.[224]
·
143 görüntüleme
Serhat okurunun profil resmi
İmanı kurtarmak ve ALLAH tealanın rızasını kazanmak için tasavvuf şart değildir fakat velayet mertebesine ulaşmak için elzemdir.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.