Eğer, yaralanmasaydım, eğer aylarca kendimi bilmeden yatmasaydım çökeni yakından takip edecektim, hiç değilse hemen duyacaktım. Bu ise beni büsbütün yıkacaktı; insan bir felâketin geleceğini önceden hisseder, hattâ sezebilir. Yine de içindeki bir ümit, bu geleceğin gerçekleşmemesi yönüne doğru iter o insanı. Bu hâl, insanın kendisini avutmasıdır! Ben de öyleydim. Aşı boyalı evde, Musa'ların bahçesinde, Feride'yle konuşurken Darülfünün'da okurken bu korkunç geleceği görüyor, yine de unutmaya çalışıyordum. Yavuz'la, Midilli'ye Türk Bayrakları çekildiği gün, düşüncelerimi ayaklarımın dibinde gördüm. İyiki Tiflis'te yakaladılar bizi; yoksa seninle şurada konuşacak gücüm bile kalmayacaktı. İstanbul'a sadece cesedimi götürürdün. Dinlenmek, hattâ düşünmek imkânını buldum. Şimdi anlıyorum ki, biz yeniden doğmalıyız.