Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

176 syf.
8/10 puan verdi
“İnsan hep ölümsüzlüğü arar.”
İnsanoğlunu yedi bin yıl öncesinden bugüne taşıyan tün bilgilerin ilk tohumları Sümerler eliyle atıldı. Bugün adına “uygarlık" dediğimiz bilgi birikimini oluşturan her şeyin ilk biçimleri Sümer ülkesinde yaratıldı, orada geliştirildi ve bütün çevre ülkelere oradan yayıldı. Akdeniz yöresinde oluşan tek tanrılı üç büyük dinin temelinde Sümer tanrılarıdan, Sümer inançlarından çok derin izleri var Konuyu dikkatle kurcalayan herkes şu gerçeği kolayca görebilir: Uç kutsal kitabın içerdiği bilgilerin hiçbiri “gökten inme" degildir. Bir örnek: Kur'an'da bir sayfalık, Tevrat'ta ve Incil'de Iki uç sayfalık yer tutan Tufan söylencesi Sümerlerden kalma, hem de çok ayrıntılı bir öykü. Tarihte bilinen en eski yazılı metindir. Ben, aslında böyle kitapları pek sevmem normal de. (şiir tarzında ilerliyor gibi). Fakat, son zamanlarda araştırma yapıyorum ve bayağı ilgimi çektiği için, hemen aldım. Gılgamış her şeyi bilen, bir çok derin sıra vakıf olan, bir kraldır. Sümerler’in, Uruk kentindeki duvarları örmüştür. Bir çok, olay atlatmış ve yüksek mertebeye ulaşmıştır. Deyim yerindeyse, Gılgamış kendi rüştünü ispat etmiştir. Gılgamış zaten, hep böyle miydi? Yoksa, sonra mı böyle oldu? Aslında, Gılgamış bir çok sıra erişmiş ve kendince erdemli bir kişilik olsada, kötü birisidir. Uruk halkına, hep eziyet eder durur be halk ondan şikayetçidir. Artık, Uruk halkı tanrılar dan, yardım isterler. Tanrılar, Gılgamış aynı olan; Fakat, özellikleri farklı olur; “Gilgamış Uruk kentini görkemli surlarla çeviren acımasız, güçlü bir kraldır. Tanrıça Aruru, onunla başa çıkması için, kilden bir adam yoğurur: Enkidu. Enkidu hayvanlar arasında büyür. Günün birinde bir sokak kızı onun erkeklik içgüdüsünü uyandırır, uygarlaşması için kente götürür. Bu arada Gılgamış iki düş görür, annesi Bilge Ninsun da şöyle açıklar: “Bir arkadaş edineceksin, kurtarıcı bir yoldaş." Enkidu yosmayla birlikte kente gider. Yolda karşılaştıkları bir adamdan Gılgamış'ın kentlilere ne denli kötü davrandığıni öğrenir. Çok kızar. Uruklular bu yabanıl yaratığı büyük bir şaşkınlıkla izlerler. Sonunda Enkidu Gılgamış'la kapışır. Yenişemezler. Kısa sürede arkadaş olurlar. Gilgamış Sedir Ormanları'na gidip, oranın bekçisi dev Humbaba'yı öldürüp Uruk'a kereste getirmek istemektedir. İki arkadaş yol hazırlığı olarak demircilere koca koca silahlar yaptırırlar. Endiku, öldürme konusunda net değildir. (karar vermekte tereddüt eder) Fakat, Gılgamış’ın tavrı gayet açıktır. (öldürmeye kararlıdır) Humbaba’yı öldürünce, herkes Gılgamış’tan bahsedecektir. (ün kazanacaktır) Sonunda, Gılgamış ve Endiku, Humbaba’yı öldürür. Humbaba’yı koruyan Rüzgar Tanrı’sıdır ve dolayısıyla Humbaba’yı öldürmek ve Tanrı’ya karşı işlenen çok demektir. Tanrı’ya baş kaldırıdır, bu yaptıkları ve sonra yaptıkları şeyin, kötü sonuçlanacak olduğunun, farkına varırlar. Fakat, artık geçtir. Nitekim, son ana kadar hırs yüzünden; yaptıkları şeyin çok tehlikeli olduğunun farkında değildiler. Bunu, İbrahim’i dinlerde’de görüyoruz bir nevi. Şeytan, Tanrı’ya karşı isyan ediyor ve insanları saptırmakla görevlendiriliyor. Semavi dinlerin öncesinde, eski Yunan’da böyle şeyler çıkıyor karşımıza. Rüzgar Tanrı’sının gazabına uğramamak için, hemen oradan kaçarlar. Sümerler’de tanrılar, Uruk'a döndüklerinde Tanrıça İştar Gılgamış'ın yakışıklılığına vurulur. "N'olur, benim kocam ol!" der. Gilgamış geri çevirir bu öneriyi. Sevgililerine ettiği kötülükleri bir bir İştar'ın yüzüne vurur. Tanrıça çok öfkelenir Gılgamış'a. Gök Boğası'nı onun üzerine salar. Ama iki arkadaş Boğa'yı öldürür. Fakat, Endiku kendine hakim olamaz ve boğayı göstererek; Çok sinirli olduğunu ve aynısını Tanrıça İştar’a da, yapabileceğini söyler. İştar’ın boğası; güç ve kudreti temsil etmektedir. Yani, anlayacağımız üzere; Heybetli hayvanlar eski topluluklar tarafından, Tanrı’sal olarak görülür ve bir nevi gücü temsil ederler. “Tanrılar Humbaba'yı ve Gök Boğası'nı öldürdüğü için Enkidu'yu ölüme mahkûm ederler. Enkidu hastalanır. Kendisini yabanıl yaşamdan koparıp getirenleri ilençler, onlara kargışlar yağdırır. Geceleyin düşünde Cehennem'i, oradaki korkunç yaşamı görür.” Aslında, tim bunlar Gılgamış’ın planlarıdır ve Endiku’yu teşvik etmiştir. Neden Enkidu ? Çünkü, Tanrı’ya karşı gelmiş ve emirlerini çiğnemiştir. Bunun affı, yoktur. Sonuçta, kendilerini korumak için boğayı öldürmüşlerdir. Görüldüğü gibi, Tanrılar, Humbaba’yı ve Gök Boğası’nı öldürdüğü gerekçesiyle Enkidu'yu ölüme mahkûm ederler. O da, Tanrılar başı Enlil'den bağışlanmasını dilemek için, Gılgamış'la birlikte, Nippur kentindeki büyük Enlil Tapınağı'na gitmeye kalkar. Fakat, sonuç alamazlar. Enkidu ölmüştür. Gılgamış kentin uluları önünde, arkadaşı için uzun bir ağıt yakar, onun üstün niteliklerini sayıp döker. Kentin kuyumcularını çağırarak onun doğal büyüklükte, altın bir yontusunu yaptırır. Gilgamış, Enkidu’nun cesedi önünde korkunç bir ölüm korkusuna kapılır. “Ölümsüz yaşam"ı aramaya karar verip yollara düşer. Gide gide görünüşleri korkunç Akrep Adamlar'ın beklediği Çatalbaşlı Dağ'a ulaşır. Yolculuğunun nedenini sorarlar, öğrendikten sonra da dağa girmesine izin verirler. Gilgamış, uzun ve zorlu bir yürüyüşten sonra, kendini dallarından mücevherler sarkan ağaçlarla dolu bir bahçede bulur. Gilgamış gönüldeşi Enkidu için acı yaşlar döktü, ıssız yazılarda dolaştı. "Ah, ölecek miyim, Enkidu gibi mi olacağım ben de? Yüreğime bun girdi, ölüm korkusu çekip dolanırım yaban yazıda. Ubar-Tutu oğlu Ut-Napiştim'i bulayım diye çıktım yola, vargücümle yürüdüm, bir dağın eteğine ulaştım gece, aslanlar gördüm, ödüm koptu; başımı kaldırdım Ay Tanrısı Sin'e yakarmak için, ama Tanrılar başı İştar’a yöneldi yakarışlarım: Kurtar beni bu korkulardan!" Gilgamış deniz kıyısına, içki yapan ve satan Siduri'nin barınağına varır. Büyük üzüntüsünü anlatır ona, "ölümsüz yaşam"ı aramaya çıktığını söyler. Siduri "Gününü gün et!" der ona, "ölümsüz yaşam" Tanrılarca tek bir kişiye verilmiştir, "yaşam tohumu"nu Tufan'dan kurtaran Ut-Napiştim'e." Gilgamış ona nasıl ulaşabileceğini sorar. "Yol çok uzundur, zorludur, Ölüm Suları'nı geçmen gerekir. Bunu da sana ancak Ut-Napiştim'in kayıkçısı Urşanabi sağlayabilir." Göründüğü gibi, Gılgamış’a ölümsüz olamayacağı ve böylece bundan vazçemesni, keyifli hayat sürmesini, filan söylerler. Her şey gayet nettir. İnsan hep daha fazlasını ister ve hep daha başarılı olmaya çalışır hırsla. Gılgamış pes etmez ve Ut-Napiştim’i bulur. Ut-Napiştim Tufan serüvenini anlatır Gılgamış'a; “Altı gün yedi gece boyunca Tufan kasırgası yurdu kasıp kavurdu, yedinci gün geldiğinde sona erdi firtına, kasırga, bora doğuran bir kadın gibi çırpıntılar içinde. Deniz döndü, rüzgâr dindi, Tufan kesildi. Kapağı bir açtım, temiz hava çarptı yüzüme, ortalığa baktım, ortalık sessizdi, çamura dönmüştü insanoğlu her yerde, çatıların üstü baştan başa bataklıktı. Diz çöküp ağladım kımıldamadan, yanaklarımdan yaşlar süzüldü. Kıyılar aradım denizin sınırlarında.” Ut-Napiştim uykusuz kalırsa; Tanrılar’ın belki, onu ölümsüz yapabileceğini söyler. “Alıp uzağa yerleştirdiler beni, ırmakların döküldüğü yere, senin için şimdi Gilgamış, nasıl bir araya gelir Tanrılar aradığın ölümsüz yaşamı bulasın diye? Altı gün yedi gece uykusuz kal şimdi." Gılgamış daha oturur oturmaz uyku sis gibi çöktü üstüne. Bir “güçlülük" sınavından geçirir onu; “Ut-Napiştim karısına dedi ki: "Ölümsüz yaşamı dileyen şu adama bak, uyku sis gibi çöktü üstüne!" Uzak Ut-Napiştim'e karısı dedi ki: "Dürt de uyansın şu adam, geldiği yoldan sağ esen dönsün yerine, çıktığı kapıdan dönsün evine!", burası çok önemli. Ölümsüzlüğü arıyor Gılgamış ve buna rağmen, uykuya kalıyor hemen. Bir çok zorlukların, üstesinden gelmesine rağmen. Tanımı gereği, Tanrı mükemmel olmadır ve insanlar Tanrı’ya eşit değildir. Gılgamış bu yüzden, uyuya kalır. Ut-Napiştim, zavallılığına acır. “Denizin dibinde dikenli bir ot vardır. İnip onu bulabilirsen ölümsüzlüğü elde edersin." der. Gilgamış iner denizin dibine, otu bulur, yukarı çıkarır, ama çok geçmeden yılana kaptırır. Gılgamış çok güçlüydü; Humbaba’yı öldürdü ve Endiku ile iş birliği yaptı, bir çok zorluğun üstesinden geldi, Tanrı’nın boğasını öldürdü ve hatta ölüme meydan okudu. Artık, Gılgamış insani tabiatıyla ölüm karşısında aciz olduğunu anlar ve neticede son şansını kendisi kaybetmiştir. Uruk’a döner ve hayatına kaldığı yerden devam eder. Ölümle yüzleşmiştir çünki. Açıkçası, bu eseri okumanın sebebi; Homeros’un eserlerinden önce yazılmış olması ve temelden başlamak istedim. Yunan Mitolojisi’ne bayağı hakimim ve çok beğendim bu eseri. Bazı tabletlerin, kırık olması beni çok üzdü. Yine de, bu kadar uzun süre korunması ve binlerce yıl sonra; Benim farklı zamanda, farklı bir ortamda, tamamen farklı koşullar altında, bu eseri okumam bence çok anlamlı. Yunan Mitolojisinde, Perseus’un bazı yönleri ve ayrıntıları benziyor açıkçası. Sonuçta, tüm mitler benziyor. Son olarak, Nuh Tufanı’nın kitapta çok detaylı olarak işlendiğini görüyoruz. Farklı kitaplarda da, Nuh tufanını farklı şekilde okudum ve önüme çıktı. Tufan miti ilk olarak, Sümerler’de ortaya çıkıyor ve gördüğümüz gibi, başka mitolojilerde de, çok benzer şekilde yer alıyor. Aynı şekilde, “Kutsal”, kitaplarda da. Kanaatimce, “kutsal kitaplar”, kökenini buradan alıyor. Kutsal kitaplarda çokça bahsedilen Nuh hiç yaşamadı. Musa, Muhammet ve digerleri buradan alıntı yaparak Nuh efsanesini oluşturdular.
Gılgamış Destanı
Gılgamış DestanıAnonim · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20215bin okunma
·
538 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.