Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Önsöz
Kalabalığız, hem de çok. Büyükşehirlerde neredeyse yollarda yürüyemeyeceğiz. Kalabalıklar olarak dün yada sömürmediğimiz şey kaldı mı acaba? Yeraltını, yerüstünü, esen rüzgârı bile sömürdük. Her şey bizim için. Her şey insanlar için belledik. Yerdeki yılanın derisini ayağımıza geçirdik, kuzunun postunu sırtımıza. Önümüze çıkan ağacın meyvesini yedik, yemekle kalmadık, onu ona aşıladık, bunu şuna, yeni türler ürettik. Düşünün ki bir enginarı bulduk, o sert kabuklarını tek tek soyduk, kalbine ulaştık, tüylerini yolduk, pişirdik, onu da yedik. Doğanın verdiğini aldık, dahasını istedik, vermezse zorla aldık. Yaktık. Yıktık. Ateşin bulunması serebrumumuzda 16 milyar nöronumuzun olmasını sağladı, bizi hayvanlardan ayrı kıldı, ama dünyayı yaktık yahu! Yerdeki kumu aldık, bir şeylerle karıştırdık, tonlarcasını yerkürenin üstüne yığdık da yığdık. Yığdıkça çoğaldık, çoğaldıkça yığdık. Bir an durup düşünmedik, bu dünya ne kadar yük kaldırır diye. Belli ki şu güzelim yerküremiz bize nefes aldırmak istedi, kim bilir belki de dışarıdaki bir şeylerden korumak için üzerimize bir perde çekti, ama yok, biz onu da delmek için elimizden geleni yaptık. Her şeyimiz olsun istedik. Çantalarımız, ayakkabı arımız, kıyafetlerimiz, evlerimiz, arabalarımız. Bir tane vardı, bir tane daha olsun dedik. Fabrikalarımız olsun, çalışanlarımız olsun, onlara az, bize çok olsun. Güce tapalım dedik. En çok bilen olalım, en çok söyleyen, en çok dinlenen, hatta yeri gelirse en çok korkulan. Bize kimseler cevap veremesin. Pek çok şey satın alabilelim, insanlar dahil, sevgi dahil, saygı dahil. Kortejlerle geçelim istedik, kenarda insanlar dursun baksın. Bir zamanlar çıplak ayak topraktaydık, yok dedik, kat çıkalım, yükseldikçe yükseldik. Bir ağaca altından değil tepesinden bakar olduk. Yeri öyle pislettik ki göğe çıkıp ciğerlerimizi havayla doldurduk. Ama üzerimize yağan kurumu fark edemedik. Sinsi sinsi bacadan çıkan, tepemizdeki kanatlıdan saçılan gazı solumaya razı olduk. Vazgeçmek... Kolay mı? Bu satırları yazan ben vazgeçebilir miyim? Hadi bırak deseler elindeki şu telefonu? En basitinde bir telefon. Bırakabilir miyim? On tane bahane sayarım neden bırakamayacağıma dair. Çık deseler evinden. Şimdi hemen, üzerine tek bir ceket at, ayağına bir çift ayakkabı, belki o bile yok, çık dışarı. Her şeyi geride bırak. Bahane uydurmayı bırak. Çıkabilir miyim? Sanmam. Kablolar her yerimizi sardı. Ne kadar kablosuz olsak aslında bir yerlere, birilerine bağlıydık. Aslında geldi o kablo boğazımıza dayandı, etrafına dolandı, ama biz yine de vazgeçemedik. Tarihte bunu yapabilen biri vardı. Sinoplu Diyojen. Hani şu “Gölge etme başka ihsan istemem” diyen Diyojen.
Sayfa 7 - destek yayınlarıKitabı okudu
·
67 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.