Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Foucault biyo-iktidar içinde insanın artık hukuk öznesi olarak değil, bir yaşam öznesi olarak ortaya çıkmakta olduğuna dikkat çeker. İktidarlar, halkların yaşamlarıni işletir: Belli saatlerde, beli günlerde insanları ya otobanlara sürükler ya da uyutur: New York'ta elektriklerin kesildiği bir gece TV seyredemeyen Amerikalı çiftlerin hepsi aynı gün sevişip, aynı gün çocuk yapmıştır. Gene New York'ta TV programlarında, reklamlar arasında herkes aynı anda tuvalete gider, öyle ki bu saatlerde itfaiye gelir, tıkanan kanalizasyon borularını açmak zorunda kalır. İktidar biyo-politik çağda özgür alanları ve özgür insanları işletmeye koyar. Tıpkı sanayi devrinde insanın özgür olup, emeğini satabilecek özgürlüğe kavuşması gibi bir özgürlük alanı işletilir. Bu nedenle Foucault-Deleuze gibi tekil düşünce filozoflarının dikkatleri çektikleri alan artık hukuk değil; yaşamın ta kendisidir. 20. yüzyıl soykırımlarında biyo-politikaların getirdiği soy kırımların nedeni bu tip iktidarlarda yatmaktadır. Biyo-iktidar için dirimsellik yeni tip iktidarın nesnesi durumuna girmiştir. Hukuki olan egemenlik rejimlerinin bir öznesidir. Hükümdar kendisine karşı gelen insanların yaşamını, canını, elinin altında tutar; çünkü hükümdarın hukuku çiğnenir. Ama soykırımlarda (Naziler devri) eski öldürme hakkına dönüş söz konusu değildir. Tam tersine bir ırk adına, daha üstün kabul edilen bir halkın yaşam mekân ve şartları için, aşağı sayılan ırktakileri hukuki bir düşman olarak değil (esir almak söz konusu değil), ama zehirli mikrop bulaştıran, biyolojik bir tehlike olarak görülmesinde iktidar açığa çıkar. Bu iktidar biçimine karşı direniş yaşamın kendisinin bir direnişidir. Bu iktidar politik nesne olarak yaşamı hedefler. Böylece anlaşılabileceği gibi, üstün insan yaşamın özgürleşmesi için mücadeledir; çünkü yukarıda görüldüğü gibi, insanlar yaşamı hapsedebilmektedirler.
·
307 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.