19. asrın başlarında etkisini gösteren realizm ve tohumları daha önce atılıp 20. asrın başında edebiyata yansıyan modernizm, sanat ve estetik üzerinden birbirlerine girerek bir nevî savaşa girmiştir. Adorno ve Brecht'in de tartışmalarının olduğu bu eserde öncelikle bağımsız bir sanatın nasıl olabilceği veya olamayacağı üzerinde durulmuştur. İki tarafın da kendince haklı tarafları bulunmakla beraber bu taraflar, gitgide haksız duruma düşmüştür. Âdeta bir "sakız" hâline gelen bu tartışma, gereksiz büyümüş ve hiçbir sonuç elde edilememiştir. Her iki akım da dünyayı kökten değiştirmek düşüncesiyle yola çıkmış ama at gözlüklerine sahip oldukları için ortada kalmışlardır. Bu ortada kalış, dünyayı başıboş bırakmıştır; ta ki 1930'lara doğru etkisini gösteren varoluşçuluk ve ondan sonra beliren postmodernizm dünyaya hâkimiyet kurana kadar. Hem modernizmin hem de realizmin ilkeleri, dünyayı ve insanları sığ bir yaklaşımla ele almıştır. Bu sığ yaklaşımı, ülkemize bakarak rahatlıkla görebiliriz çünkü Türkiye maalesef ki hâlâ modernizmin izini takip ediyor.