Mansfield’ın bu kitabı dört kısacık öyküden oluşuyor, elli sayfa bile olmayan bu lacivert klasik dilinin yalınlığı ve akıcılığıyla bir çırpıda okunuyor.
ilk öykü Mr.Peacock’un Günü, eşine sadakatsiz evli bir adamın kibirden körleşmesini anlatıyor.
İkinci öykü Güneş ile Ay asla hiçbir şey anlayamadığım bir yazı oldu… gerçekten kafamda görüntü oluşturmakta bile zorlandım bu yüzden pek hoşuma gitmedi.
Üçüncü öykü favorim oldu, utangaç bir gencin gerçek aşkını bulurken, sonuyla öykünün tadını damağımızda bırakıyor.
Son öykü ise mazide kalmış bir ilişkiyi anlatıyor.
Öykülerin sonunun özellikle fazlasıyla açık kalması yarım kalmışlık hissi bırakıyor insanda. Öykülerin kısacık olmasından kaynaklı bile olsa bir cümleyle bile tamamlanabilirdi bu yüzden eksik buldum.