Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

224 syf.
·
Puan vermedi
şu iki gün içinde sade hakkında öğrendiklerim bana yetti de arttı.. karısıyla yaşadığı evine hizmetçi olarak aldığı rosa’ya cinsel saldırıda bulunmuş, birçok kadını işkenceye maruz bırakmış, 70 yaşındayken akıl hastanesinde, müdürenin 13 yaşındaki kızıyla birliktelik yaşayarak istismar etmiş birisinden ibaretmiş, bunca övülen ve yerilen sade. sanki sade’in etrafındaki kadınlar da onunla birlikte akıl ve vicdanları tutulmuş gibi. bu olaya ve hatta daha da ileriye gitmesine karşın sade’i bırakmayan, ona sonsuz sadık bir eş, damadı hapisten çıksın diye kraldan belge alan bir kayınvalide.. evet, kadınların o dönemdeki maruz kaldığı muamele, yaşatılan değersizlik hissi, olması gereken haklarının ellerine verilmeyişi, bütün bunların kuşkusuz etkisi var fakat bu kadar ağır suçlar varken de kocasının arkasında bu denli durmasını çıldırmadan karşılayacak kadar da anlayışlı olamam... n’için yerildiğini, nefret söylemlerini net anlıyorum; övüldüğü kısmıysa tam değil. hakim olmadığım için emin değilim aslında. mesela bu kitapta; gerçekten anlatmak istediği düşünceleri hangi karakter üzerinden aktardı? dolmance mi, eugenie mi, şövalye mi, madam mı yoksa hepsi birden mi ya da hepsinin oluşturduğu düşüncenin tam zıddı mıydı, sade olan hangisiydi? bunun cevabını hiçbir zaman net bir şekilde veremeyiz galiba.. ama “bana kalırsa” madam ve dolmance’ydi sade. yaşamını sınır dışılıkla geçirmiş, şehvetinin tutsağı olmuş biri, bu hikayenin dolmance’sidir diye düşündüm. “EUGENIE: Ama genel olarak canice kabul edilebilecek ve dünyanın her tarafında cezalandırılabilecek kadar tehlikeli, kötü eylemler de olmalıdır diye düşünüyorum. MADAM DE SAINT-ANGE: Kesinlikle yoktur, aşkım, kesinlikle yok, hatta tecavüz, ensest bile, cinayet, baba katli bile böyle görülemez. EUGENIE: Ne! Bu dehşet verici şeylerin bağışlanabildiği bir yer var mıdır? DOLMANCE: Bunların onur kabul edildiği, baş tacı yapıldığı, mükemmel eylemler olarak kabul edildiği yerler vardır; kimi yerlerde ise, insanlık, yürek temizliği, iyilik, iffet gibi bizim tüm erdemlerimiz birer canavarlık olarak görülmüştür (s.44).” “Şimdi de tecavüzü ele alalını; ilk bakışta, hovardalığın tüm sapmaları arasında, yapmış olduğu düşünülen ihlal nedeniyle verdiği zarar en aşikâr olanı bu gibidir. Yine de kesindir ki, tecavüz, pek ender cereyan eden ve kanıtlanması pek güç olan bu eylem, kişinin komşusuna hırsızlıktan daha az haksızlık eder, çünkü hırsızlık mülkiyete el koymakken, tecavüz eden ancak bu malı bozmakla yetinir. Eğer mütecaviz size işlediği kötülüğün pek mütevazı olduğunu söylerse, çünkü bir süre sonra evlilik ya da aşkın aynı duruma sokacağı nesneyi biraz erken kötüye kullanmaktan başka bir şey yapmadığım söylerse, itirazınız ne olacaktır? (s.148)” evet bildiğimiz tüm evrensel kötülüklerin , bahsederken midemizin bulandığı iğrençliklerin karşısında sergilediğimiz tutumun aslında sahte bir erdemden ibaret olduğunu söylüyor.. erdem saydığımız her şey çöpmüş aslında. insanı hayvandan ayıran akıl değilmiş zevkmiş belki de.. sadece dürtülerimiz ne derse onu yapmalıymışız, herkes bastırdığı şeyleri açığa çıkarmalıymış, özgürlük buymuş.. e peki bu seferde dürtünün kölesi olmuyor muyuz?.. bugün sade’in karısına yazdığı o ünlü mektubu okudum, bir itirafta bulunmuş; “Evet, itiraf ediyorum, şehvet düşkünüyüm ben. Bu konuda kurgulanabilecek ne varsa kurguladım zihnimde ama uygulamaya dökmedim şüphesiz hayal ettiklerimin tamamını ve asla da dökmeyeceğim. Şehvet düşkünüyüm ama suçlu ya da katil değilim. Savunmamı kendimi temize çıkarma yönünde yapmaya zorlanıyorum. “ hayır sade, sen sadece şehvet düşkünü değilsin, sen onca kadına işkence ettiğin için, rosa’ya tecavüz ettiğin, bir çocuğu istismar ettiğin için suçlu ve katilsin.. kitabın bir yerinde ”erotizm ölümsüzleştirir” tarzı bir cümle geçiyordu. sade’i şehvete ve acıya yakınlaştıran şeyin arkasında belki de ölüm korkusu vardı. sadece kadına değil, dindarın, iyinin, her şeyin düşmanı olmasındaki sebep de korkusuydu belki de.. beni sade’in fikirleri kadar dehşete düşüren bir şey daha var; anlattığı şeylerin, aslında gerçekte yaşanmış olması.. öyle ki aynı mektupta şunları da yazmış sade: “Herkesin hataları vardır, karşılaştırma yapmayalım: Cellatlarım da benden farksızdır belki.. Oysa beni böylesine haksızca mahkûm edenler, kendi rezilliklerini dengelemeyi bile beceremiyorlar. Oysa benim rezilliklerim kadar da iyiliğim vardır..” manastırlarda öldürülen, katledilen kadınlar, tecavüzler, küçük çocukları istismar eden din adamları.. bilinse bile varlıklı, güçlü olduğu için yaptıklarının cezasız kalması.. onun eserlerindeki anlattığı karanlık taraf, insanlığın ömür boyu taşıyacak olduğu, üstünü kapatmaya dahi yanaşamadığı lekesi. işte bu yüzden sade okumaya devam edeceğim. bu kitabında çok fazla cinsel içerik, onun dışında hazmedilemeyecek fikirler var, bazı yerleri atlayarak okumak durumunda kaldım. okumak isteyen bunları göz önünde bulundurmalı kesinlikle.. mantık sahibi her okur sade’in tüm kitaplarını okumakta oldukça zorlanır sanıyorum. o yüzden okuyacak olanlara şimdiden bol sabır ve kolaylık diliyorum.
Yatak Odasında Felsefe
Yatak Odasında FelsefeMarquis de Sade · Ayrıntı Yayınları · 20182,110 okunma
·
4.085 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.