Yavuz Selim'in "Kızılbaş" denilen bu insanlara karşı güttüğü çok sert politika, acıma duygularımızı harekete getirmekte ise de Devletin varlığını sürdürmek için başka bir çıkar yolun, o zaman için mümkün olabileceği de pek akla gelmemektedir. "Nizam-ı Alem için karındaşlarını" yok etmeyi Kanunnamelerine koymuş olan Osmanlılar, belki de üzelerek binlerce Alevi'yi kuyulara doldururken gözlerini kırpmamışlardır. Halbuki daha önceleri Osmanlı Devletinde heterodoks zümrelere, özellikle onların dini rehberleri olan Dervişlere, Dedelere, Babalara karşı takınılan tavır çok farklı idi. Hilmi Ziya Ülken'in 1921 yılında, "Vesaik-i Tarihiye Tasnif Encümeni"nde katip olarak çalışırken bulduğu, Orhan Gazi'ye ait bir vakfiyede bulunan, Bursa'nın zaptında büyük himmeti ve askeri coşturmak suretiyle zaferde katkısı olan heterodoks derviş Geyikli Baba'ya bir kısım arazi ile iki yük şarap ve iki yük rakı verilmesine dair kayıt, Sünni olduğu kabul edilen bir Osmanlı Sultanının dini yasaklara riayetinin derecesi ve bir heterodoks dervişe gösterdiği itibar açısından, son derece dikkat çekicidir.