Îfâ edilmeyen ibâdetlerden kula iki çeşit
mes’ûliyet vardır:
1. Îfâ etmemekten doğan mes’ûliyet.
2. Kazâ etse bile, zamânında edâ etmemekten doğan mes’ûliyet.
Cenâb-ı Hak, makbul bir hac neticesinde namaz, oruç ve zekâtları
kazâya bırakmanın günâhını affederse de, kazâsı îfâ edilmeyen o
borçların mes’ûliyeti yine de üzerimizden düşmez. Bunun için kazâların
muhakkak îfâ edilmesi, zekâtın ise aradaki enflasyon farkı da hesap
edilerek o zamanki râyiç bedeliyle ödenmesi zarûrîdir. Bunları kazâya
bırakmış olmaktan dolayı da ayrıca Allâh Teâlâ’dan af dilemek îcâb
eder.
Bu yüzdendir ki hacca gidenlere, varsa borçlarını ödemeleri,
üzerlerinde hakkı olanlardan helâllik almaları, kazâya kalmış namaz,
oruç ve zekâtları bir an önce edâ etmeleri tembih edilir.
İbâdet borçlarını ödeme gayreti içinde olup da ömrü vefâ etmediği
için bunu ödeyemeyenleri -inşâallâh- Rabbimizin affetmesi umulur. Fakat
daha önce de ifâde ettiğimiz gibi bu hususta bir kesinlik olmadığından,
tutmadığımız oruçları, kılmadığımız namazları, vermediğimiz zekâtları
imkân nisbetinde telâfîye gayret edip bu borçlardan bir an evvel
kurtulmaya çalışmamız gerekir. Hacdaki umûmî affa güvenerek ibâdet
borçları ve kul hakları husûsunda ihmâl ve gevşeklik gösterilmemeli, bu
hususta bütün gayret sarf edilmelidir. Yine de eksik kalanlar olursa,
onlar için de Allâh’ın af ve merhametine ilticâ edilmelidir.