Deha'nın Derinlerinde Demirlemek...Bazen celladın olur, bir kaç dize, yapışır yakana, bazen de tatlı bir tebessümle yaralar... Fakât illa ki gönüle sızar, bir gönülden taşanlar...
Kimine göre susuz bir coğrafyaya günlerce yağan yağmurdur şiir, kimine göre ısırgan otudur, şifası zahmetindedir, kiminde fısıldayan bir sestir, "Anne uyudun mu?"
Kiminin, "şiire anlam veremiyorum." cümlesindedir, kimini hazırlıksız bir ağlama tutar, kiminde öteden beri hep vardır...
Bu tatlı rayihayı insanın iliklerine dek yaşatabilen, ruhunun yalın dilini, - nasıl olmuşsa- hiç zedelemeden, en sade şekliyle sunabilen başka bir şair bilmiyorum.
Hakiki delilik bu olsa gerek, üzerine insani olan hiç bir yükü almayan, hiç bir duyguyu söz oyunlarına kaptırmayan...
Hayır bunu kastetmiş olamaz şair, benimdi bu acı, bu adı konmaz yanılgı... Ben milyonlarca kapıyı zorlamışken o ilk anda bulmuş olamaz diyorsunuz, böyle benim gözlerimle, böyle tatlı bir içlenişle, bana dair bir hayretle seyre dalmış olamaz...
Bir yerden sonra alıntı yapmaktan vazgeçtim, çünkü birbirinden ayırdığım her dize ile şiirleri ziyan ettiğimi farkettim. Bir son vardır, artık zihnin ve anlayışın camlarını deli gibi döven rüzgarın durulduğu, doruğa ulaştığında uyuşan hissiyatla, gerçekle düşün fazlarının birbirine karıştığı... Bu sınırda artık cümle size hiçbir şey söyleyemez, çünkü bir kulak kendini duyamaz, çünkü bir göz kendini göremez, çünkü bir el kendini tutamaz...
Sabah, deniz, gün, bulut, güneş, yol, ışık gibi kelimeler artık mizaçlarını bütünüyle terkedip Hölderlin'in kurduğu sahnede bir başyapıtı oynamaya koyulurlar... Bu performans inanılmazdır, çünkü yüzlerce olağanüstü manzara da kendileri olmaya ve huzurla anılmaya can atarlar. Böyle nefis betimlemeleri hiç okumadım...
Adeta yüceliği, ona verilen hayatın mucizevi güzelliklerini keşfetmekte bulmuş, erdemin ve bilgeliğin kanatlarını hayretinin vadilerinde gezdirmiş, zarif ruhu ve doğa içiçe geçmiştir...
"Çoğu kez bulutlu, kapanık gibidir iç dünya,
İnsanın ruhu kuşkuların pençesinde ve tedirgindir,
Doğanın görkemidir yalnızca günlerini aydınlık kılan
Ve ancak o zaman uzaklaşır kuşkunun karanlık soruları."
İşte kendinde bulduğu özün yansımaları...
Bir suyun akışında, damarlarında gezinen müşterek ritmi bulmuştur, dağın güneşle buluştuğu oyuklarda, kendi dünyasını inşaa etmiştir.
Ahmet Cemal'in eserin ruhunu baş üstünde taşıyan çevirisiyle, Hölderlin'in aklını yitirmeden evvel ki son cümlelerinin hüzünlü vedasıyla başbaşa bırakıyorum sizi...
"Tadını çıkardım bu dünyanın hoşluklarının,
Nasıl da akıp gitti bütün bir gençlik!
Uzakta şimdi Nisan, Mayıs ve Haziran,
Hoşlanmıyorum yaşamaktan, yokum artık!"