Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
dünyanın hiçbir nüzhet'inin yalan söylememesi için ağır ve yakıcı bir gerçekçilikle yazılmış, türk edebiyatının varlığına şükrettiren harikulade roman. müzelik roman tanımı getirmiş bir okuyucu, oysa ne doğru ve ne yanlış. hislerin çok eskiden gelişi, hatta yazılış tarihi bakımından da doğru denecek bu eserin günümüzde geçerliliğini yitirdiğini sanmıyorum. hamlet'ten de esinlenerek özellikle iki kısmın yazıldığını görünce çok etkileyici buldum. etkilenişimin temel sebebi hamlet değil, böylesine eski bir eserle duygularımız bakımından ortaklıklar barındırması. dünyada milyarlarca insan var ve bir o kadar da farklı fikir, yaşayış, anlayış ancak ne büyük talih ki farklılıklarımızı zenginlik saymamızı sağlayan, bizi bir paydada birleştiren ortak duygular var. yüzyıllar geçse de ayrılığın getirdiği hüzün çok benzer olacak. ister yapay zekayla çalışan robotlara hisler besleyelim, istersek de sallanan bir okuma koltuğunda olalım hiç fark etmeksizin eşyadan, eşya görünümlü bir başka şeyden, bir insandan ayrılmanın acısı benzer olacak. birbirimizi anlamaya, anlaşılmaya imkan bulacağız. bana bu ümidi tekrar hatırlattığı için, belki bunu diğer kitaplardan farklı olarak daha yakıcı anlattığından ümitvar bir ruh haliyle yazıyorum. anlayacağız,üstelik anlaşılmakla birlikte, bu ortak duygularla bizi halk eden allah'a şükretmek için ne çok nimet var. kitabın psikolojik tahliller bakımından olağanüstü bir başarısı var, kendimi aralıklı okumalarıma rağmen bir hastane odasında hissettim, bacağımın ağrıdığını ve irinlerin aktığını, eğer ona bir şey olursa büsbütün bana bir şeyler olacağını düşündüm, bu üzüntüyü hasta çocukla birlikte hissettim, bizi birleştirdi safa. vaktiyle shakespeare de yapmıştı ve ümitle hayal edebiliyorum ki benden yüz sene sonra doğacak biri de yapacak. dünyanın hiçbir nüzhet'inin yalan söylememesinden bahsederken şöyle diyor safa: "nüzhet bana yalan söyledi. dünyanın hiçbir nüzhet'i yalan söylememelidir. öyle bir yaşta idim ve öyle bir mizaçta idim ve çocukluğumda o kadar az oyun oynamıştım ve aldatmasını o kadar az öğrenmiştim ki, yalan bana suçların en ağırı gibi geliyordu; ve bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. yalana her şey isyan etmelidir. eşya bile: damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır." sevdiğimiz birinden duyduğumuz en ufak bir yakışıksız söz dahi yüreğimizi yaralıyorken nüzhet'in yalan söylemesi bir doğa felaketini de hissettirmiş safa'nın yüreğinde. hasta odasına bir kez olsun gelmeyip düğününe hazırlanan nüzhet neden onu seviyor gibi davranmıştı? bunun nedenini bize bırakması öyle hoş geldi ki anlatmak istiyorum: belki, demiştir nüzhet, sevilmenin nasıl olduğunu bedenen de hissetmek isterim. benden on altı yaş büyük birinden değil, bütünüyle beni seven biri tarafından, yaşıyla birlikte daha delikanlı biri tarafından. hem safa da hiç sözcüklerle sevgisini itiraf etmemişti, bunu bilmenin daha iptidai bir başka yolu var mıydı? nüzhet belki de yalnızca sevilmek istiyordu, bunu bilinen en adi yolla anlamak istemişti. ancak her ne olursa olsun, dünyanın hiçbir nüzhet'i yalan söylememelidir. söylerse olacakları artık biliyoruz. duvarlar büyüyor, yumuşak bakışlarıyla baktığı duvarlar uzuyor, sertleşiyor, ancak her görüşünü kaplıyor. nüzhet'in olmadığı bir oda nasıl bir pencere sunabilirdi ki? okurken aklıma gelen bir diğer şeyse, böyle nitelikli kitapların öğretmenlerimiz tarafından tavsiye edilmesine rağmen hakkıyla okuyamamamızdı. düşündüm ki tavsiye etmek haricinde zorunlu tutunca okumaktan ya da daha iyi ihtimalle peyami safa'dan- buradaki ismi bir değişken olarak kabul ediyorum- soğuyacak oluyorlar. öyleyse hakkında araştırma yapmaları yeterli midir? bu ancak ilgisi olanın yapacağı türden bir iş değil mi? belki derslerde, ara sıra sohbet etmeyi deneyip ilişkili anlarda oradan bir pasaj okumak /ya da okumayı birlikte deneyip üstüne kritik yapmak, hatta girişi belki yazarın şahsi hayatından bir anektodla başlatarak meraklarını cezbettirecek şekilde anlatmak güzel bir seçenek olabilir. bu işin yalnızca ilkokulda, ortaokulda değil lisede de yapılması lazım geldiğini düşünüyorum. lisede de zevk alarak okuduğum, seneler sonra o zevkin katlarcasını alarak okuyabildiğim güzide bir kitap oldu. ömür kısa olsa da bazı kitaplar onu tekrar okumayı isteyecek kadar değerli. son olarak peyami safa'nın türklük hakkındaki bu kat'i tavrı beni oldukça şaşırttı. türkçülük hakkında yanlış fakat kendine has bir samimiyetle belirttiğine de kuşkum yok. özetle, türkçe gibi bir ana dilimiz varken başka dillerin günlük konuşma dilinde yer almaması gerektiğini, böyle düşünen batı kafasıyla yassılaşmış kafaları kesmek gerektiğini söylüyordu. belki bu konuda fikirleri ömrünün ileriki zamanlarında değişmiştir, hiç değilse tıraşlanmıştır ümidindeyim. alın akı kitaplardan.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
Dokuzuncu Hariciye KoğuşuPeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 2022101,6bin okunma
·
420 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.