Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Tarih boyunca, ne ehl-i küfr, ne de ehl-i imân değişmiştir. Dün müminleri ateşe atarak Nemrut'laşan, Müslüman oldular diye onların ellerini, ayaklarını çaprazlama kesip Firavunlaşan, Allah'ın dinini tebliğ etti diye onu testerelerle biçip zalimleşen ne ise; günümüzde dahi dünyanın çeşitli yerlerinde, 'İslâm'ı istiyorlar' diye Müslümanları zindanlara dolduran, ya da onları idam sehpalarına çıkaranlar da, aynı zihniyetin, aynı dinin müntesipleridirler... İsterse, Müslümanlara karşı bu eylemleri sürdürenlerin adı Ahmed olsun, Mehmed olsun, Kemâl olsun, İhsan olsun, Kenan olsun! .. İşte Allahu Te'âlâ, bu şekilde insanları ezen, keyifleri ve rejimleri uğrunda onlara her türlü işkenceyi yapan bu despotların, firavunların, nemrutların, kralların, sultanların, generallerin, ya da Kur'an'ın tabiriyle Cunûd'un, bu şekilde güttükleri küfr ve isyân rejimlerine son vermek ve insanlara kul olmaktan kurtarmaları için Peygamberler göndermiştir ki, bunların sonuncusu Hz. Muhammed (s.a.s)'dir. İnsanlık tarihi incelendiğinde açıkça görülecektir ki, Allah'ın görevlendirdiği bu Peygamberlere ve onların ümmetlerine en fazla karşı çıkanlar, menfaatleri ve sömürü düzenleri tehlikeye düşen devletlerdir; bu devletleri yönetenlerdir. Çünkü kendilerini "lâ yus'el” (sorumsuz) sanan ve insanları diledikleri gibi yöneten; diledikderi kanunu değiştirip, yerine canlarının istediğini koyan bu despotlara karşı, peygamberler şöyle haykırıyorlardı hayatları pahasına: "Hüküm koymak, kanun koymak hakkı size ait değil, Allah'a aittir!” Yâni Allah, kendisinin yaratmış olduğu insana, bir başka insanın kanunlar uydurarak, bu kanunları mesned alıp, zulüm ve işkence yapmasına, asla müsaade etmiyor. Çünkü Allah şöyle buyuruyor: "Beşerden hiçbir kimse, Allah kendisine Kitab'ı, (Allah'ın emretfiğiyle) hükmetmeyi ve peygamberliği verdikten sonra o, insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kul olun” diyemez.” Dolayısıyla ne bir Peygamber, ne bir Halife ve ne de bir Devlet Başkanı, Allah'ın emrine zıt olarak hareket edebilir, uydurma ilkelerle kanunlar çıkararak insanlara işkence yapabilir! İşte milâdî VI. yüzyılda, cahilî dediğimiz böyle bir düzen üzerine kurulmuş olan Mekke Devleti'nin zulmüne son vermek; sürmekte olan şirk dinini kaldırarak, yerine İslâm ahkâmını, yâni dinini ikâme etmek üzere Allahu Te'âlâ son peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.s)'i gönderdi. Hz. Muhammed (s.a.s) yirmi üç sene aralıksız devam eden İslâm'ı tebliğ mücâdelesine Mekke'de başlayıp, Medine'de İslâm Devleti'ni kurarak devam etti. Yirmi üç senelik kutsal mücâdelesinin sonunda, mutmain olarak ve görevini eksiksiz olarak yerine getirebilmiş olmanın verdiği hazla şöyle sesleniyordu ümmetine: "Tebliğ görevimi yerine getirdim mi?" Yâni, "Allah'ın bana emrettiği gibi, zulüm ve işkence üzerine kurulu olan Mekke şirk devletini yıkıp, yerine Allah'ın adalet sistemini koydum mu? İnsanları ezmekte olan Bizans ve İran'a karşı, ordularımı gönderdim mi? Tarih boyunca insanların ve özellikle müminlerin kanlarını içerek hayatlarını sürdüren İslâm düşmanı, kendilerini diğer insanlardan üstün gördüklerinden sürekli ihânet eden yahudilere, ihânetlerinin cezasını en güzel bir şekilde verdim mi?" Ümmeti şöyle cevap veriyordu: - Evet ya Resûlallah!.. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s), ellerini havaya kaldırarak Allah'a şöyle seslendi: - Şahid ol Ya Rab, şahid ol Ya Rab! Yâni Hz. Peygamber (s.a.s), şunu demek istiyordu: - Ey ümmetim benden sonra, siz de benim gibi olun! Benden sonra size yeni bir Peygamber ve yeni bir kitap gelmeyeceği için, Kur'an'a ve benim Sünnetime göre tanzim edin hayatınızı! Allah'ın kitabı olan Kur'an'ı yürürlükten kaldıranlara ve "Peygamber'in Sünneti'ne ihtiyaç yoktur!” diyenlerin iğvalarına, şeytanlıklarına kapılmayın! Allah'ı unutup, bazılarının yaptıkları gibi, insanları ezip, onlara zulmetmeyiniz; size de zulmedilmesine asla müsaade etmeyin! Pısırıklaşarak, tağutların kendi rejimlerini ayakta tutabilmek için dağıttıkları makam ve menfaatlere aldanarak, sinmeyin, pasifleşmeyin, şahsiyetinizi satmayın! Hicrî 11. senenin Rebiu'l-evvel ayının 12'sinde, pazartesi günü Hz.Muhammed (s.a.s) vefat etti. Büyük Dost'a kavuştu. Rabbi'ne kavuşurken, şu cümle duyulabiliyordu onun "hevâ ve heves”ten, malayani'den, lüzumsuz sözlerden konuşmayan dudaklarından: - Usâme'nin ordusu cihâda gitsin! .. İnsanları, hiçbir din ayırımı yapmaksızın ezen, onları sömüren Bizans'a karşı, cihâda gitmesi için son emirlerini veriyordu ümmetine Resûlullah (s.a.s)...
··
129 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.