Gönderi

Hayat üzerine
Savaş atından farksız hayat. Büyük bir kalabalık içindesin, yanında senin gibi nice at. Herkes avazı çıktığı kadar bağırıyor, her ağızdan büyük bir uğultu kopuyor. Üstünde demirden zırh yük oluyor sana, sanki o yükü taşımak için doğmuşsun gibi. Büyük bir kargaşa, ne için ordasın ne yapacaksın bilmiyorsun, tek bildiğin arkandan sertçe gelecek bir hadi git darbesi. Yine karşında içinde olduğundan müsvedde bir kalabalık. Ötüyor borazan tek yapman gereken koşmak, koşmak, koşmak! Korkuyorsun, bilinmezin verdiği korkuyla, geleceğin kaygıyla, ne olacak sorularıyla amansıza koşuyorsun, sonu ne olacak bilmiyorsun. Her adımında her koşuşunda sona yaklaşıyorsun, ama işte koşmaktan başka ne çare. Durursan ezilirsin, amansızca geçerler üstünden, arkalarına bile bakmazlar. Koşacaksın işte! Bilinmez dediğime bakmayın aslında bilinen ama bilinmiyormuş gibi yapılan sona doğru. Koşuyorsun Yüz metre, elli metre! Koş, amansız çığlıklar içinde daha hızlı koş! Beş metre! Senden bu istenmiyor mu? Devam et, yaklaştın! Hayatındaki en büyük ve sonuncu korkunu yaşıyorsun. Dehşet verici! Gözlerin kıpkırmızı, kalbin göğüs kafesini parçalayacak, tek dokunuşla gözlerin kapanacak ve sonra… İşte Sonra ne mi olacak? Ömrün boyunca taşıdığın o yükle beraber yıkılacaksın yere. Hepsi bu kadar işte. Çağrı Karaköse
··
82 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.